25 Eylül 2012 Salı

Ayaklarımı Yerden Kaldırın ki, Yüksekten Dünyayı Daha İyi Göreyim -3



“Fransa’da Cumhuriyet vardır ama özgür olan İngilizlerdir”

Cumhuriyet’in ilanından kısa süre sonra Kazım Karabekir, Rauf Orbay gibi mücadelenin önde gelen isimleri tarafından Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurulacaktı. Bu arada Halide Edip Kırmızı Tepe makalesi ve Ateşten Gömlek isimli eserini kaleme almış, derhal yayınlanan bu iki eserde de Mustafa Kemal’i yüceltmek yerine savaş boyunca savaşan sıradan insan ve subayların hikayesini anlatmıştı. Bu durumdan hoşlanmayan Mustafa Kemal buna karşılık olarak Akşam Gazetesi’nde Necmettin Sadak mahlası ile Halide Edip hakkında olumsuz bir yazı kaleme alarak, onun mandacı  olduğunu yazmıştı. Kalemle başlayan savaş uzun sürmüş, buna karşılık olarak da  Halide Edip asla mandacı olmadığını o yalnızca kendinden isteneni yaptığını dile getirmişti. Terakkiperver Parti, ülkede Şeyh Sait İsyanı’nın çıkması  bahane edilerek, gerici bir parti olduğu iddiası ile (ama Amerikan 

İstihbarat biriminin belgeleri ve anayasa tüzüklerindeki maddelerin içeriğine ve davranış biçimlerine bakıldığında diğerine göre daha ilerici olduğu belirtilmişti) kısa sürede kapatılınca Kazım Karabekir gibi büyük isimler (İsmet İnönü’nün tüm karşı çıkmalarına rağmen)hapse altmış, daha sonra da pek çok isim sürgün edilmişti. Bu hapse atmalar ve sürgünler başlamadan aylar önce Türkiye’de rahatça yaşayamayacaklarını anlayan Halide ve Adnan çifti ülkeyi terk ederek gönüllü sürgün yaşamış ve İngiltere’ye yerleşmişlerdi. Nitekim kısa süre içinde arkadaşlarının idam haberleri gelmeye başladıkça ne kadar doğru bir karar verdiklerini düşünür olmuşlardı. Cemil Koçak’a göre Milli Mücadele önderlerinin yollarının ayrılması ordu içi bir mücadeleydi ve Koçak’ın özellikle dikkat çektiği nokta Milli Mücadele’ye katılan ilk ekibin oldukça güçlü bir ekip olduğuydu. Ve ona göre bu ayrılığın sebebi modernizasyon projesini uygulamadaki yol ayrımıydı:
Mustafa Kemal Paşa grubu : “Meşrutiyet’te gördük. Bu işler anayasayla, parlamenter sistemle falan olmaz. Biz bunu otokrat bir yönetimle yapacağız, İttihatçıların kurmuş olduğu eski sistemi devam ettireceğiz biz”diyorlar buna karşılık diğer grup : “Biz bu sistemi tecrübe ettik. Birinci Dünya Savaşı’nın sonuçlarını da bu yüzden yaşadık …modernleşmeyi zamana yaymak ve bu konuda halkı ikna etmek, halkın onayını almak lazım. Halkın üstüne fazla gitmemek ve tepki toplamamak lazım” diyordu.

İngiltere’de maddi anlamda zor dönemler yaşayan Halide ve Adnan çifti ne olursa olsun, akademik çalışmalar yapmak ve yazı yazmaktan geri durmamışlar, Adnan Bey neredeyse her gün kütüphanelere gidip çalışmış zaman zaman da misafir prof. Olarak üniversitelerde ders vermişti. Hatta Paris yıllarında ders verirken öğrencisi olan isimlerden biri bugün Orta doğu hakkında oldukça söz sahibi olan Bernard Lewis di. Bernard Lewis’in aktardığına göre onun Ortadoğu merakı bilgisi ve Türkçe lisanı Adnan Adıvar’dan kaynaklanıyordu. Adnan ve Halide çifti ona daima bir aile gibi davranmış bu yüzden Bernard Lewis ileriki yıllarda birkaç kez Türkiye’ye gelerek Halide ve Adnan çiftini ziyaret etmişti. Üstelik yalnızca Bernard Lewis değil, Bektaşilik ve Alevilik hakkında eserleri ile tanınan ünlü Türkolog  İrene Melikof da Adnan Bey’in Paris’ten öğrencisiydi. İngiltere’de fazla durmayan çift kısa süre sonra Paris’e gidip yerleşmiş, yeni sürgün hayatlarını burada yaşamaya başlamışlardı. 
Londra’da olduğu gibi Paris’te de ülkeden kaçan herkesin uğradığı (ama takip altında olduklarından çoğunun da uğramaya korktuğu) bir çift haline gelmişlerdi. Bu esnada MIT Üniversitesi tarafından Amerika’ya davet alan Halide Hanım, aylar sürecek konferanslar için Amerika’ya gitmiş ve MIT’ye bağlı Willemstown Dış Politika Enstitüsü’nde günlerce konferans vermişti. Aylarca New York Times’ın kapağından düşmeyen Halide Edip için İşin en önemli yanı şuydu ki; O burada konferans veren ilk kadındı. Henüz kadınlara  hak verilmediği günlerde O gelecek diye ülkenin dört bir yanından binlerce profosör MIT’ye akmış, civardaki tüm oteller, evler kiralanıp kapatılmıştı.

Halide aylar süren Amerika günlerinden sonra (neredeyse Amerika’nın her yanında konferanslar vermişti, ancak bu konferanslar esnasında asla Mustafa Kemal ile ilgili olumsuz bir şey söylememiş, kadın hakları, anayasa kimi zamanda romanları hakkında konuşmuştu) Paris’e dönen Halide daha sonra Hindistan daveti üzerine kalkıp Hindistan’a gidecek bu seferde  meşhur Mahatma Gandhi ile tanışıp vakit geçirme imkanı bulacaktır. Daha sonra  Amerika’dan (Princeton Üniversite’sinden) bir davet de Adnan Adıvar’a gelecek. Adnan Adıvar yaptığı Amerika seyahatinde Princeton Üniversitesi profesörlerinden olan meşhur bilim adamı Einstein ile tanışacaktı. Adnan Adıvar’ın ellerine hayran kaldığını söylediği  Einsten ile vedalaşırken Einstein, Adnan Bey’e  “ya bu ya öteki dünyada tekrar görüşürüz” demiş. Ayrıca George Washington’ın evini ziyaret etmek için de Washington’a gitmişti. Yine Paris’te Türkçe öğrensin diye yanlarına yollanan isimlerden biri de, linç edilen Sabah Gazetesi’nin sahibi Ali Kemal’in oğlu (ve benim ciddi anlamda hayranı olduğum, yaşasaydı ve yaşıtım olaydı muhakkak evlenirdim dediğim, maalesef hayatta olmadığı için asla tanışma şansım olmayacak olanL, ASALA’nın düzenlediği suikaste kendisi yerine eşini kurban veren Bern Büyükelçimiz) Zeki Kuneralp’ti.  Paris’e yollandığı yıllarda henüz gençliğinin baharında olan Kuneralp sonraki yıllarda Türkiye adına çok önemli işlere imza atacaktı.
1938 yılında Atatürk’ün hasta olduğuna dair dedikodular çıkmış bunun üzerine Tan Gazetesi’nin ortaklarından Ahmet Emin Yalman Atatürk’ün sağlığına dair düzenli resimler ve makaleler yayınlansın deyince, ülkeyi terk etmek durumunda bırakılmıştı. Simplon Ekspresi ile Yalman ve ailesi Paris’e doğru yola çıktıkları esnada Atatürk’ün ölüm haberini alınca soluğu Halide’nin kapısında almışlar. İki gözü iki çeşme kapıyı açan Halide  beni bu halde göreceğini düşünür müydün? Ben iki Mustafa Kemal tanıdım, ve ben şimdi cephede birlikte savaştığım o büyük adama o ilk Mustafa’ya ağlıyorum” demişti. Ama diğer yandan onun ölmesi sürgünlerinin de biteceği anlamına geliyordu nitekim İsmet Paşa devletin başına geçince (onun başa geçmesi de ilginç şekilde gelişmişti çünkü o da yasaklı isimler arasına girmişti) ilk iş Halide Edip ile Adnan Adıvar’ı ve diğer sürgünde olan tüm isimleri geri getirtmiş, hapislerde yatan milli mücadelenin büyük isimlerinin hepsini yanına toplamıştı. Soyadı kanunu sürgün yıllarında çıktığından Adnan ve Halide çiftinin soyadını onlar sürgündeyken İsmet Paşa  vermiş. onların zaten ADIVAR diyerek onlara bu soyadı uygun görmüştü”.  Türkiye’ye döndüğü zaman Halide Edip, İngiliz  Filoloji Bölümü Başkanlığına getirilmiş, ayrıca Türkiye’nin ilk kadın profesörü olmuştu. Yine daha sonra uluslar arası alanda kurulan PEN’in Türkiye’deki ilk başkanı ve kurucularındandı. 1955 yılında eşi Adnan Adıvar’ı yitirdiğinde meşhur Mavi Kitap’ın yazarı ve yakın arkadaşları A.R.Toynbee İngiliz radyosunda :”Adnan Adıvar’a acımak için bir sebep yoktur, acınması gereken öyle bir kimseyi kaybetmiş olan bizler” demişti. Dünya çapında tanınmış bir isim olan Halide’nin öğrencilerine büyük üniversite kapıları ve bursları açtırdığı duyulunca tıp öğrencisi Turan Gürgen burs için kendisine başvurmuş, Halide Edip de meşhur Rockfeller’den Johnson’a mektup yazarak öğrencinin Cornell ve Georgetown üniversitelerinden kabul ve ayrıca burs almasını sağlamıştı. Türkiye’nin ilk kadın milletvekillerinden de olan (muhtemelen de ilk emin değilim) Halide Edip, siyasi ortamda istediğini bulamayınca tekrar akademiye dönecek ama onun girişimleri sonucu hapisteyken yıllarca para yolladığı Nazım Hikmet  hapisten çıkacaktı. Ayrıca Safiye Ayla dinlemeyi pek seven sık sık onu dinlemeye giden Halide Edip’in Vurun Kahpe’ye isimli romanı da hiçbir sansüre takılmadan sinemada yayınlanmayı başaracak hatta öyle büyük gişe yapacak ki film 5 hafta Taksim sinemasında hergün gösterilecekti. Romanları, hikayeleri, makaleleri, eserleri ile  gerek yazın alanına, gerek kadın hakları konusundaki ısrarları ile hem Türkiye hem dünya siyaset alanına damgasını vurmuş olan Halide, dünya ülkelerinin davetlisi olarak konferanslar vermek amacı ile gezerken hep Türkiye’deki kadın modeli olarak lanse edilmiş, yeni kurulan ülkenin sanıldığı gibi olmadığının en büyük kanıtı olarak dile getirilmişti. Ancak ne yazık ki aynı esnada Türkiye’de mandacı olarak lanse ediliyordu. Ne olursa olsun o ülkesini temsil etmekten ve ülkesi adına çalışmaktan geri durmadı. Siyasi ayrılıklardan dolayı bugün hala mandacı olarak lanse edilip bir hiçmiş gibi yok sayılan Halide Edip’in ismi 20.yy sona ererken, Venüs Gezegeni üzerinde çalışmalar yapan bir grup bilim insanı tarafından, Venüs üzerindeki bir kratere verilecek. Onun anısını yaşatmak adına krater Adivar  olarak adlandırılacaktı. İpek Çalışlar’ın da dediği gibi siz onun hala mandacı olduğuna mı inanıyorsunuz?

Not: Yazdıklarımın çok büyük kısmı İpek Çalışlar’ın Halide’sindendir (Yine de eseri mutlaka okuyun yazamadığım binlercesi var eser tam bir cevher) Eğer yazmasaydım, kitabı asla bırakamayacaktım, yazdım herkesle paylaştım şimdi çok rahatım böylece kitabı kitaplığın rafına kaldırabilecek ve yeni kitaplara geçebileceğim.  

1 yorum: