Bu Bir Halide Edib Yazısıdır
En başta hemen belirtmek istediğim bir nokta var sol aşağıda gördüğünüz silahlı resmi Halide Edib'in İngilizce Wikipedia sayfasından buldum sayfada henüz bir şey yazılmamış ama İngiliz algısında ülkesi için savaşırken temsil edilen bir Halide varken Türkiye'de mandacı diye öğretilen bir Halide olması ne ilginç ve de yazık değil mi?
Daha dünkü yazımda uzun süre yazamam
diyordum, ta ki az önce Halide Edib’in The Turkish Ordeal’ın da yukarıda başlık
olarak kullandığım sözleri görünceye kadar. O anıyla tekrar yüzyüze gelince
kendimi bir kez daha bilgisayar başında buldum. Aslında Halide Edib, uzun bir
süredir yazmayı istediğim bir konuydu ancak, ben onla ilgili okumaya öyle bir
gömüldüm ki kendimi bir türlü dünyaya döndüremedim. Üstelik hakkında
anlatılacak milyonlarca şey varken yazıyı nasıl kısa tutarım sorusu da hep
yazmaktan alıkoydu. Övgünün en büyüğü beni Halide ile tanıştıran İpek Çalışlar’a,
Çalışlar ortaya öyle bir eser koymuş ki en iyi benim diyen tarihçi bile yanına
yaklaşamaz. Halide’ye gelince Çalışlar’ın da dediği gibi O “biyografisine sığmayan
bir kadın” Ama yine de bir yerden
başlamak gerek o yüzden en iyisi en baştan başlamak:
II. Abdülhamit döneminde sarayda
çalışan babası sayesinde maddi anlamda sıkıntısız büyüyen Halide Edib, babasının
çift eşli olması, Amerikan kız kolejine gitmesi, ufak yaşta, farklı ırk ve din
mensuplarından farklı dil, din, kültür, ve eğitim almış olmasından ötürü
çocukluğu kafa karışıklığı içinde geçmiştir. Ancak ileriki yıllarda dünya çapında
sözü geçen bir entelektüel olmasını sağlayan da çocukluğunda içinde bulunduğu
bu kültür karmaşası olmuştur. Amerikan kolejine gidiyor olması Sultan II.
Abdülhamid’i rahatsız edince Sultan Abdülhamid, Halide’ye özel irad çıkararak
Halide’nin okula gitmesini yasaklar.
Ancak o yılmaz ve gizliden gizliye gitmeye devam eder. Hocası Filozof Rıza
Tevfik’e hayran olan Halide daha sonra matematik hocası olacak olan Salih Zeki
ile evlenir ve ondan iki çocuk sahibi olur. Salih Zeki ömrü boyunca aşık olduğu
tek adam olmasına rağmen, bu evlilik Halide’yi her anlamda tüketir, bu evliliğin
üzerine yazdığı Handan isimli romanındaki şu cümle tükenmişliği ile birlikte
kocasına ve evliliğine duyduğu hayal kırıklığını da net şekilde ifade etmektedir “senin
basit dediğin beni çocuk çobanı yapan hayattır”. Salih Zeki Halide’nin üzerine ikinci eşi alınca Halide kocasından
boşanır. Boşandıktan sonraki süreç Halide’nin daha profesyonel yazmaya
başladığı dönem olur ve Handan gibi Sinekli Bakkal,Türk’ün Ateşle İmtihanı gibi
önemli eserlerini bu evlilikten sonraları ortaya koyar. O zamanlar romanlar
dergilerde tefrika edildiğinden Halide geniş edebiyat çevrelerince tanınan ve
üstelik hayranlıkla takip edilen bir yazar haline gelir. Bu arada II.
Abdülhamit İttihatçılar tarafından devrilince Halide, kadın hakları için peşinden
sürüklediği kadınlarla pek çok girişimde bulunur . Ancak kısa sürede görecektir
ki İttihatçılar da umduğu gibi çıkmayacaktır. (Gerçi İttihatçılar tüm
eleştirilerine rağmen ona önem verecek ve hatta Cemal Paşa Ermeni Olayları
sonrası onu Libya’ya götürecek ve Ermeniler’in siyasi alanda yıllardır Türkiye’ye
saldırmasına sebep olan Ayn Tura yetimhanesindeki olaylar
esnasında da yetimhanenin başında olacaktır. Ama tüm bu savaş, sürgün, ve
sonrasında ki Libya Günleri ciddi anlamda intihar etmeyi istediği çok ama çok
acı yıllar olmuştur. Çalışlar’ın da dediği gibi o aslında karanlık çöl gecesinde ışık
çiçekleri gibi görünene yıldızları toplamak istemişti) nitekim kısa
süre sonra ülke dünya savaşına girecek, savaştan yenik çıkacak ve hatta ülke
işgal edilecektir. Bunun üzerine Halide Edib, Sultan Ahmet’te binlerce kişinin katıldığı bir konuşma yapacaktır.
İngilizler bu konuşmaya engel olmak için uçaklarıyla Sultan Ahmet üzerinde
alçak uçuş yapacak ancak yine de konuşmaya engel olamayacaklardır.
Can güvenliği olmadığı dönemlerde
yurt dışına yollana Halide bir seferinde İngiltere’ye yollanmış, aylarca meşhur
matematikçi ve düşünür Bertrand Russell’ın
evinde kalmıştır. Ancak parasının tükenmeye başladığı günlerde ailesinden
haber de alamayınca intihar etmeye karar vermiş fakat beklediği haberin
gelmesiyle son anda vazgeçmiştir. Bertrand Russel Halide’nin Türk olması
hasebiyle onu ilk gördüğünde uzun uzun Türkçe konuşmuş ancak Russel’ın konuşmasından
hiçbir şey anlamayan Halide, “lütfen
İngilizce konuşunuz hiçbir şey anlamıyorum” deyince Russell Türkçe’yi
okuyarak öğrendiğini fakat nasıl konuşulduğunu bilmediğini ve hiç duymadığını
söylemiştir.
Güvenlik tehlikesi ortadan kalkınca
ülkesine geri dönen Halide Edib, İstanbul 16 Mart 1920 günü işgal edilene kadar
Mustafa Kemal’in en şöhretli ve ehil ajanı olarak çalışmış, işgal sonrası
işgale karşı çare aramak adına kurulan tüm örgütlerin faal üyesi olmuştur. Ve
hatta Anadolu’ya silah ve insan kaçıran bu illegal örgütlenmelerin faal yöneticisi durumundadır. Amerikan Koleji’nde
okuduğu için Amerikalılarla arası daima iyi olan Halide Edib, başkan Wilson’un da sağ kolu olan milyarder Crane ile yakın dost olmuştur.
Canı daima tehlikede olduğundan
oğullarını Crane’in gözetimi altında yurt dışına okumaya yollamış ve hatta
masraflarını da Crane karşılamıştır. Mustafa Kemal, Halide’nin Amerikalılarla
olan iyi ilişkisini milli mücadele lehine kullanmış, Halide’yi yazıcı bir katip
olarak kullanarak Amerika’nın bu konuda tarafsız kalmasını sağlamıştır. Mustafa
Kemal, Anadolu’ya geçtikten sonra Halide “ben
İstanbul’da kalmam cepheye gider savaşırım” diyerek yeni evlendiği eşi
Adnan Adıvar ile birlikte (gerçi ayrı ayrı olsa da )İstanbul’dan ayrılıp M.
Kemal’in yanına gitmiş, ve tüm savaş boyunca sabahtan akşama kadar kendisinden
istenen yazıları yazıp yollamış, bazen gecelerce çeviriler yapmış. Yunus Nadi
ile birlikte milli mücadelenin propaganda kısmının eksik olduğunu düşünerek
ajans açmaya karar vermiş, ve isim anneliği yaptığı ajans onun sayesinde Yunus
Nadi tarafından Anadolu
Ajansı olarak açılmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder