21 Nisan 2016 Perşembe

Maeve Binchy'nin Anısına

Sanıyorum yıl 2004 ya da 2005, okula giden minübüse yetişmek için köprünün üzerinde koştururken köprünün üzerinde yerde satılan kitapların arasında ince, kapağı mavi, üstü yıldızlarla süslü bir kitap görmüş ama yazarların para kazanması gerektiğine inandığımdan kitabı satın almadan koşturmaya devam etmiştim. Kitabın kapağı (kitaptaki mavi ve sarıdan dolayı olsa gerek) bende Van Gogh'un tablolarını çağrıştırmış, bu yüzden de onun verdiği sıcaklıkla ilk vakitte kitap evine gidip ismi "Yıldızlı ve Yağmurlu Geceler" olan o şirin görünümlü kitabı almıştım. Yıl 2016 tam 1,5 ay önceydi, D&R'a gidip "Maeve Binchy'nin elinizde hangi kitapları var" diye sorduğumda satış temsilcisi "bana kitap ismi verseniz yazarı daha kolay bulurum" cevabını verince hiç duraksamadan "Yıldızlı ve Yağmurlu Geceler", "Aşk Bir Kere", "Aşıklar Korusu", "Yalnız Kadınlar Sokağı", "Bir Dilek Tut Benim İçin", "Aşk Mutfakta Pişer", "İtalyanca Aşk Başkadır" "Hayatın Ta Kendisi Lokantası", "Küçük Bir Kış Masalı", "Gizlidir Bütün Aşklar" ama benim aradığım "Aşkı Yarın Yaşayacaksın" dediğimde çocuk yürümeyi bırakıp ışıldayan gözlerle yüzüme bakıp sadece "vay canına" dedi, ilk başta nedenini anlamadım sonra az ilerimizde duran kitap tutkunu arkadaşımı da  beni gözetlerken görünce sessizce ne olduğunu sordum. Arkadaşım gülümseyen bir yüzle "bu nasıl bir tutku, Maeve Binchy'i kıskandım" demekle yetindi. 


Çok ilginçtir Maeve Binchy ile ilk tanıştığımda yani "Yıldızlı ve Yağmurlu Geceleri" okumaya başladığımda o kadar sıkılmıştım ki kitabı okumayı başaramamış ve kitaplığımda tıpkı onun gibi okunamamış bir diğer kitap olan "Ağaçların Üstüne Kar Yağıyordu"nun yanına koymuştum. Ve bu hayatım boyunca sıkıcı bulduğum için okuyamadığım 2. kitap olmuştu. Bu arada zaman akmış, okul kapanmış yaz gelmişti. Oldukça sıcak bir geceydi, saat gece yarısı 3, susuzluktan uyanır dolaba koşarsınız ya, inanın aynı şekilde kitap okuma dürtüsüyle uyanıp hemen kitaplığıma koşmuş okuyamadığım 2 kitaptan biri olan "Yıldızlı ve Yağmurlu Geceleri" elime alıp okumaya başlamıştım, işin ilginci bu sefer kitabı bitirene dek bırakamamıştım. İşte o gün öğrenmiştim ki "her kitabın bir zamanı vardır, o okunması gerektiği zaman kendini size okutur" bunu daha sonra yıllar içinde bir çok kez tecrübe edecektim. O günden sonra ciddi bir "Maeve Binchy" hayranı olmuştum. Neden ona hayran olduğum kısmına gelmeden önce çok ilginç bir dipnot, o ilk kitaptaki hikayeye o kadar bayıldım ve sevdim ki, ondan etkilenip 1 hafta sonra gittiğim tatilde inanın birebir aynı şeyleri yaşadım o kadar ki güzel anılar olmasına rağmen tatilin 4. gününde fotoğraf makinasından resimlere bakıp da bazı ayrıntıları görmeye başlayınca sırtımda koca bir ürperti ile gezmeye başladım. Bir yandan mutluydum, eğleniyordum diğer yandan tesadüfler silsilesine hayret edip puzzleın parçalarını birleştirdikçe korkudan ürperiyordum. Böylelikle kader - evren - tesadüf - Yaradan sorgulamalarım bir kez daha hortlamıştı. O gün bir şeyler olacağını anlamıştım. Ama şimdi konuyu dağıtmayalım ve Maeve Binchy'e geri dönelim.

Maeve Binchy'nin eserlerinin en güçlü yanı size empati kurmayı öğretmesidir, onu okudukça farkında olmadan etrafa bakışınızın değiştiğini empati kurduğunuzu görürsünüz. Bu yüzden yine onu okuma gereği hissettim çünkü son zamanlarda kendi duygularıma kapılıp kendimi herkese kapatmış gibiydim. Halbuki Maeve bize bu konuda ne öğretmiştir, karşımızdakini tam olarak tanımıyor ve ona güvenimiz yoksa, karşımızdakinin duyguları yargılarımız doğrultusundadır, o söylemediği sürece aslında ne hissettiğini bilemeyiz. Çünkü bunu saklıyor ya da söylemeye çekiniyor olabilir. 

*İnsanlar, istediğiniz biçimiyle hayatınızda yer alamıyorsa onları kötü sınıfına sokmamanız gerektiğini göstermiştir. Bu neyi öğretmiştir? Birileri ile yolumu ayıracaksam yapabildiğim en kibar şekilde yapmam gerektiğini... Çünkü onun da yazdığı gibi hayat değişkendir, duygular da değişir, insanlar da koşullar da, bugün imkansız olan ya da tahammülsüz gördüğün yarın bambaşka olabilir. Bu yüzden ayrılık noktası benim en hassas noktamdır,  hiç kimse benim istediğim şekli ile hayatımda olamıyor diye asla kötü değildir. Kötü olan dünyadır, şartlardır.  

*Kitaplarında daima aşkının peşinden giden insanları anlatmıştır, mantıklı olan yerine aşkı seçtiği için zorlukları göğüslemek zorunda kalan insanların hikayelerini yazmıştır. Tüm o zorluklara rağmen aşktan vazgeçmemiştir. Özellikle de "İtalyanca Aşk Başkadır"da ki Sinyora'nın ilk aşkı katlanılacak gibi değildir ama yine de o aşkı seçmiştir.  Bu sanırım bize kafamızın içindekini değil kalbimizi dinlememiz gerektiğini öğretmelidir, ama genele baktığımızda görürüz ki insanlar tersini yapar. Çünkü aşk zordur, çekişmelidir, yıpratıcıdır, sizi olmadığınız bir insan haline dönüştürür. Uzaklaşıp da dönüp bir baktığınızda gördüğünüz halinize şaşırırsınız, kendinizi tanıyamazsınız, sonra bir gün durup bakar hatalarınızı görür kalbinizi dinlemeniz gerektiğini anlarsınız ama bir bakarsınız geç olmuştur. Çünkü sizin için doğru olan zaman karşınızdaki için yanlıştır artık. Ve bunun için hiç kimseyi suçlayamazsınız.   

*Olacak olanın önüne geçemeyeceğimizi göstermiştir. Bu en çok neyi öğretmiştir? Gitmek isteyeni tutmamamız gerektiğini... Bazen birini çok seversiniz, hayatınızdan çıkmasın gitmesin istersiniz, daha önce hiç yapmadığınız şekilde gider yalvarırsınız ama bakarsınız ki her şeye rağmen o kalmak istemiyordur. İşte o noktada bırakmanız gerektiğini bir çok hikaye ile bize anlatmıştır. Çünkü gitmesine izin vermezseniz aslında ondan çok kendinizi esir edersiniz, oysaki bırakmalısınız hem kendiniz hem de onun için... Giden gittiği yerde mutlu olsun siz de kendinizi affedip, kendinizi özgür bırakın, özgür bırakın ki etrafınızda akan yeni hayatı yakalayın.      

*Bize sonu mutlulukla biten tatlı masallar yerine hayatın kendisini vermiştir, yani bizi tatlı masallar yerine gerçek hayata hazırlamıştır. Hepimizin insan olduğunu, defalarca aynı hataları tekrar edebileceğimizi göstermiş, bize bizi anlatmıştır. Hayalleri olan ama hata yapan insanlar kendi çocuklarına ya da başkalarına aynı hataları yaptırtmamak için diretirken Maeve, kahramanlarının çocuklarını da aynı hataya atarak, kahramanlarına çocuklarının da tıpkı kendileri gibi insan olduğunu hatırlatmıştır. Yani insanların hataları ile var olduğunu, bu hatalarla büyüyerek kendi yollarını bulması gerektiğini, başkalarının tecrübelerinden beslenmememiz gerektiğini anlatmıştır. Çünkü aynı gibi dursa da her hikaye farklı öğeler barındırmaktadır. 

Maeve'in kitaplarının en güzel yanı tüm hikayelerin İrlanda'da geçmesi ve aynı karakterleri pek çok kitabında görebilmenizdir, ne de olsa Dublin ufak bir yer, insanların birbirini tanıyor olması garip olmaz değil mi? Böylelikle çok merak ettiğiniz bir karakteri ileri ki farklı bir kitap ve hikayenin içinde elinde kek tabağı ile kapıdan girerken görebilirsiniz. Ben kısa kısa hikayelerin olduğu "Aşk Bir Kere", "Aşıklar Korusu" gibi kitaplarından ziyade klasik roman formatında olan "Bir Dilek Tut Benim İçin", "İtalyanca Aşk Başkadır" gibi kitaplarını seviyorum. Maeve ile ilgili yazacaklarım buraya sığmaz, her romanı sıcacık, bazen yosun kokulu, kimi zaman gözyaşı bol, ama kahkahası da eksik olmayan, bittiğinde içinizi burkan her seferinde tatlı bir esinti bırakan, günlerce düşünmeye sevk eden değişmenize imkan veren türdendir. Dünyanın en sıcak kitaplarını yazdığına bakmayın, ağır feminist ve kadın hakları savunucusu ama bir o kadar da sıcak kanlıdır ! Sıcak kanlıydı yazmalıydım aslında çünkü bir kaç yıl önce vefat etti. Ölmeden evvel tesadüfen ! tanışma imkanım olmuş ve şanslıyım ki hayatımda yarattığı değişimi anlatıp teşekkür etme imkanı bulmuştum. O ise hayatımda kattığı değişim yetmezmiş gibi ölmeden önce bana, bir insana yapılabilecek en güzel sürprizlerden birini yapmıştı. Keşke bugün hayatta olsa ve bana neler verdiğini gösterebilme imkanım bulabilseydim. 

Tam 12 yıl önce kapağı "Van Gogh" tablolarını anımsatıyor diye satın alıp, okumayı başaramayıp rafa atmama rağmen gecenin 3'ünde çölde susuz kalmışım gibi beni kitaplığın önüne sürükleyen o güçle okumaya başlayıp da 1 hafta sonrasında kendimi aynı hikayenin içinde bulduğumda Maeve'nin kaderimin önemli bir kısmında yer alacağını anlamıştım. Anlamış ama ne olacağını bilmiyordum, bilmediğim için de korkuyordum. Ama sonra Maeve kitaplarının da anlattığı gibi zaman gösterdi ki "olacak oluyor ve siz sadece sürükleniyorsunuz" o yüzden yapabileceğimiz tek şey kendimizi akışa bırakmak ve bunu yaparken hasarı en aza indirecek önlemler almak.

Tüm bu yazdıklarımdan sonra bir Maeve Binchy kitabı okur musunuz bilmem ama ben okuyamadığım kitaplarını bulur bulmaz koltuğa kurulup okumaya başlayacağım.

Siz de, Görüşene dek,

Sağlıcak ve kitapla kalın.           



      
     

9 Nisan 2016 Cumartesi

Sweet Home

Yemek bloğumda aylardır yeni tarif paylaşmıyormuşum, arkadaşlarım "yemek yapmayı mı bıraktın" diye soruyor. Aylardır özellikle de son 1,5 aydır o kadar yoğunum ki bırakın yemek tarifi paylaşmayı bazen uyandığım yerin farkında olmuyorum. Sanıyorum ki son yılların en yoğun zamanlarını yaşıyorum, bu sene böyle de devam edecek gibi görünüyor. Paylaşamıyor olsam da, sürekli evde olamasam da bizim evde daima yemek pişer, çünkü tek kişi da yaşasanız 10 kişi de bence bir evi ev yapan ocağın üzerinde pişen (bir kap bile olsa) yemektir, mutfaktan gelen yemek kokusu olmadığı sürece bence ev yuva olmaz. İnanın bazen dünyanın bir ucundan kalkıp geliyorum, yola çıkmadan evvel eşimi arıyorum "yemekler bittti mi" yemekler bitmişse tüm yol boyu düşündüğüm şey yemek mevzusu oluyor. Uçak şu saatte inse, şu saatteki servise yetişsem, şu saatte eve varsam, akşam olmadan şunları pişirsem akşam yemeği de yetişir, ertesi güne de yemek olur ben de okula gider rahat rahat tezime çalışırım. Sanırım kadın olunca hayat böyle oluyor, en büyük, daimi sorunumuz ne pişireceğimizi bulup onu işlerimizi aksatmayacak bir saatte pişirmeyi başarabilmek oluyor. 

Yemek mevzusunu bir yana bırakırsak cidden yoğun zamanlar, çoğu aslında tatlı koşuşturmalar ama ne olursa olsun insan daima evini özlüyor, özelikle de nihayet bu akşam yapabildiğim gibi ayaklarımı uzatıp sakin biçimde kitap okuyabilme kısmını. Aslında Maeve Binchy'nin "Aşkı Yarın Yaşayacaksın" isimli kitabını okumak istiyordum ama koşturmaktan sipariş etmeyi unuttuğumu henüz fark edebildim, ben de elimdeki kitaplarından biriyle ona olan özlemimi dindirmek istedim. Gecenin en güzel sürprizi ise dışarıda çılgın şekilde yağmaya başlayan yağmur oldu. Bu ara o kadar farklı havaya maruz kaldım ki sürekli bir baş ağrısı oluyor, ve nedense tatlı ihtiyacım varmış gibi hissedip kendimi bir Starbucks'ta "Bella Vista" yerken buluyorum, sonra da kaşınmaya başladığım için alerji hapı yutmak zorunda kalıyorum. Bunlar hep yaşlılık emareleri, gençlikte böyle sıkıntılarım yoktu.
Aynı gün dağa çıkar kar keyfi yapar, 2-3 saat sonra aşağı iner denize girerdim. Gerçi "belle vista"yı yemesem hava değişiminden çok etkilenmiyor gibiyim ama özellikle dışarıda koşma işi ve sürekli değişen hava sıcaklığı bedenimi olumsuz etkiliyor. Ama şu sıralar sabit duramadığımdan (üstelik bahar da geldi), spor salonu yerine dışarıda koşuyorum. Daha önce yaptığım bir uyarıyı tekrar edeceğim, bilmediğiniz şehirde koşmayın, hoş uyarıda bulunan benim, kendi uyarısını dinlemeyip koşup kaybolan yine benim :) ama otel kartviziti daima cebimde. Bir akşam koşmak için dışarı çıktığımda yorgunluktan koşamayıp yürümek durumunda kaldım, rüzgar da yüzüme çarpınca hepten zorlandım, bu arada koşanlardan biri yanıma gelip 60 yaşındaki amca edasıyla "zayıf gencecik kızsın niye koşmuyorsun" diye bir güzel fırçalayıp(bunu söyleyen muhtemelen benle yaşıt) ara ara koşturup ara ara yürütünce 6 km'yi bitirmek mümkün oldu, içimden bir yandan "ben nasıl sporcuyum" diye söyleniyorum diğer yandan yanımdakine ayak uydurmaya çalışıyordum ki kendisinin olimpiyat 3. olduğunu öğrendim, onun yanında o kadar perişan haldeydim ki spor geçmişimden bahsetmeye utandım hiç ses etmedim, onun yerine kendisinin beslenme uzmanı olduğunu da öğrenince sevgili Kadir Çöpdemir'in meramı olan meşhur soruyu sordum "yemek yemeyi bırakmadan bel kısmımı inceltmemin yolu var mı?" Söylediğine göre günde 4 litre su içerek mümkün, ama o esnada yanımıza birileri daha gelince hayatımın en kabus dolu koşusunu yaşadım, tarih soruları bombardımanı eşliğinde 6 km koşu !ve tabi zayıflama muhabbetine dönmek mümkün olamadı, doktora danışmadan 4 litre su tüketmeyin derim, zararı yoksa ne ala ! 

Bu arada kadınlara güzel bir haber vereyim, zaman mefhumu yitirdiğim için tam olarak ne zamandı kestiremiyorum ama Victoria Beckham son defilesinde podyuma spor ayakkabı ile çıkınca basın ve moda dünyasında resmen fırtınalar koptu, bir anda tüm basın"kadınlar topuklulara veda mı ediyor" diye yazmaya başladı. Ve gördüğümü söylüyorum "evet, aynen öyle olmaya başlamış", nereye gittiysem bunu gördüm, bizde henüz yok ama emin olun hızla gelecek. Bu yaz elbiselerin altında harika spor ayakkabılar göreceğiz, muhteşem modeller geliyor. Bizim modacılardan bazıları kişisel sebeplerden Victoria Beckham'ı sevmez ama kadının dehasını da inkar etmezler, çünkü Victoria kadar giyilesi, şık, günlük, fütürüstik kıyafetler yapıp dünyada akım oluşturmaları mümkün değildir. Kadın sayesinde son 2-3 yıldır dize varan ya da diz altı etekler giyebilir olduk, ondan önce açıksanız mini etek, kapalıysanız bileğe kadar etek giymek zorundaydınız. Ayrıca bu yıl kırmızıyı giysilerimize serpiştirecek gibiyiz.

Yazı her şeyden parça parça oldu, üşenmezsem bir ara yemek bloğuna yemek de eklerim, ama söz vermiyorum, aslında değişik bir sürü şey yapıp (ispanyol böreği, risotto, porçini mantarlı tartolet vb) resimlerini de çektim ama eklemeye fırsatım olmadı, olur mu onu da bilmiyorum. Yine fırsat bulabilirsem yazmak istediğim asıl yazı Maeve Binchy ile ilgili. Kendisi benim için çok özel bir yazardır, kalemi elime aldıran kişi olmuştur. O yüzden ilk denemem de İrlanda'da geçmiştir. "Aşkı Yarın Yaşayacaksın"a kavuştuktan sonra muhtemelen hakkında uzun uzun yazarım.

Görüşene dek hoşçakalın.