21 Aralık 2013 Cumartesi

2015 Yaklaşırken

1916 yılında Arnold Toynbee ve İngiliz hükümeti desteği ile hazırlanan Mavi Kitap, neredeyse 100 yıldır Ermeni iddialarının başlıca kitabı olmuş, Ermeniler gerek bu kitaba gerek ABD büyükelçisi Henry Morgenthau'nun Anıları'na dayanarak Türkler'in Ermenilere soykırım yaptığını neredeyse 100 yıldır usanmadan dile getirmiştir. Bu yazıyı kaleme almama sebep, Ara Sarafian'ın Mavi Kitap ve Türkiye'nin bu kitabı tanımaması hakkında verdiği demeçtir. Demecin bir yerinde Sarafian şöyle demektedir : "(...) Oysa demokratik toplumlarda tarihsel gerçekleri çarpıtanlara yer yoktur. Onların yol açtığı olumsuz etkilere karşı çıkmanın en iyi yolu konuyu kamuoyunun tartışmasına açmaktır. Mavi Kitap'ın sansürsüz baskısının Türkçe çevirisi bu amaçla, Ermeni sorununu daha demokratik ve daha açık bir Türkiye toplumunda yeniden ele alınabilmesini sağlamak için yayınlanmıştır"

Ara Sarafian'ın alıntıladığım sözlerine kesinlikle katılıyorum özellikle de "demokratik toplumlarda tarihsel gerçekleri çarpıtanlara yer yoktur" sözüne, o yüzden yine O'nun sözlerine atıfla diyorum ki hadi Türkiye'yi bir kenara bırakalım, o tartışmaya çok da açık demokratik bir ülke konumunda olmayabilir o yüzden şimdi onun yerine  daha açık bir Ermenistan, Amerika, İngiltere toplumunda konuyu ele alalım böylelikle benim de yıllardır süregelen merakım gitsin. 

Bu üç devletin toplumuna soruyorum:

1- Soykırım nedir, tam olarak neyi anlatır? Savaş esnasında isyan eden bir topluluğun yer değiştirtilmesi, bir soykırım mıdır yoksa savaş hukukunun gereği olarak zaman zaman uygulanması meşru mudur?

Ve bununla bağlantılı olarak arşiv belgelerinde yer alan aşağıdaki durumun ne olduğu tam olarak bana ifade edilsin istiyorum:

"Rus Ordusu D. Anadolu'ya ilerlediği vakit önce Zeytun ve Maraş Ermenileri daha sonra zararlı faaliyetler neticesinde Şebinkarahisar, Adapazarı, İzmit, Bahçecik, Bursa, Boğazlıyan ve Urfa Ermenileri sevk edilmiştir. Ancak İstanbul ile Kütahya Sancağı, Aydın Vilayeti Ermenileri, ve Antalya Ermenileri (komite mensubu olanlar dışında)nin tamamı sevke tabi tutulmamıştır. Yine Trakya bölgesi Ermenileri'nin çoğu sevke tabi tutulmazken, Balıkesir'dekiler ise yakınlarındaki çevre köylere yerleştirilmiştir. Ayrıca güçsüz kadınlar, askeri imalâthanede çalışanlar, Ermeni katolik Misyonerleri, Duyunu Umumi'de görevli Ermeni memurlar, Ermeni milletvekilleri ve aileleri, şimendifer memurları, asker, subay ve sıhhiye subaylarının aileleri ile ticaretle uğraşanlar göçe tabi tutulmamıştır (BOA DH.ŞFR. NR. 53/295, 53/303, 54/55, 54/221, 55/19, 55/20, 55/48, 55/42, 55/18)


2- Amerika'nın 1913-1916 yıllarında Osmanlı Büyükelçisi olan Morgenthau'nun Anıları, gerek "Mavi Kitab"ın hazırlanmasında gerek "Dr. Johannes Lepsius'un Ermenistan Katliamlarıyla İlgili Gizli Raporu"nun oluşturulmasında etkili olmuştur. 

Şimdi soru şu : Yine bir Amerikalı olan (ama bir akademisyen ve tarihçi olan) Heath Lowry'nin "Büyükelçi Morgenthau'nun Öyküsünün Perde Arkası" isimli kitabı sizler için tam olarak ne ifade etmektedir?

3-Soykırım iddialarından evvel, Ermenilerin Türklerden talep ettiği (Rus büyükelçi tarafından hazırlanan) Ermeni Islahat Projesine bir göz atalım önce:

*Erzurum, Trabzon, Sivas illeri Hollandalı Vestenenk tarafından idare olunacak
  Van, Bitlis, Harput ve Diyarbakır illeri ise Norveçli Nicolas Hoff tarafından idare olunacak
*Ermenilere askeri birlik verilecek, Ermeniler her türlü yetkiye sahip olacak
*Cemaat okullarına hükümet karışmayacak
*Hamidiye alayları, yedek süvari birliklerine dönüştürülecek, silahlar depoda tutulup, seferberlik zamanı kendilerine verilecek..

Olaya demokratik ve tartışmaya açık olmayan Türkiye'den bakınca özerklikle başlayan bir bağımsızlaşma süreci gibi görünüyor, ama benim asıl merak ettiğim daha demokratik ve tartışmaya açık olan Amerika, İngiltere ve Ermenistan gibi devletlerden bu şekilde bir ıslahat istendiğinde, verdikleri cevabın ne olduğu?   

4- Osmanlı arşiv belgeleri, şu tür belgelerle doludur, merak ederseniz aşağıdaki arşiv numarasından da bakabilirsiniz, lafı uzatmamak adına en kısa olabilecek türden bir belge aldım

"İki İslam kadını Ermenilerle beraber getirilmiş. Hamile olan bu iki kadın da ortaya getirilerek , Ermeniler tarafından bu çocuklar kız mıdır erkek mi diye 2 mecidiye üzerine iddiaya tutuşulmuştur. Kadınların karınları kamalarla feci şekilde yarılmış birisinin karnından bir kız çocuğu çıkmış ancak diğeri küçük olduğundan cinsiyeti anlaşılamamıştır ve bunun üzerine de epeyce münakaşa edilmiştir (BOA HR, SYS.HU, kr.110, dos.12-2,nr.75-91,103-106,11-113,163-166) 

Arşiv belgelerinde yer alan bu tür belgelere baktıkça, tehcir sanki soykırım amacı ile değil de bu tür katliamları önlemek amacıyla yapılmış gibi duruyor, ya da savunulan Morgenthau Anıları'nın, Perde Arkası okunduğunda yahut Ermeni Islahat Projesi incelendiğinde ve hatta sevk ve iskana tüm Ermenilerin tabi tutulmadığı görüldüğünde, gerçekten mağdur olan Ermeniler mi, yahut ortada bir "Soykırım Planı" var mı, diye merak ediyor insan.

Sanıyorum ki bunun cevabını en iyi Sayın Sarafian verecektir, çünkü O'nun da belirttiği gibi  "demokratik toplumlarda tarihsel gerçekleri çarpıtanlara yer yoktur. Onların yol açtığı olumsuz etkilere karşı çıkmanın en iyi yolu konuyu kamuoyunun tartışmasına açmaktır." Bu yüzden hadi şimdi bu soruları daha açık ve daha demokratik bir Ermeni toplumunda yeniden ele alalım!  



19 Aralık 2013 Perşembe

Haklısın Ey Ahmet Rıza, Biz Cahil, Biz Sefil, Üçkağıtçıyız Biz !!!

Ahmet Rıza'nın Anıları'nı okuyorum iki gündür, aslında hepi topu 100 sayfa olmakla birlikte, önemli anılar olduğu için bir türlü elimden bırakamıyorum.Görünen o ki epey zaman da bırakmayacağım. Başlık nereden çıktı diyeceksiniz ama oraya varmadan önce bilmeyenler için Ahmet Rıza'yı tanıtmakla başlayayım. Ahmet Rıza, Jön Türk hareketinin lideri, yani İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin kurucusu. Yaklaşık yirmi yılını Paris'te, Sultan Abdülhamit'in istibdatçı yönetimiyle mücadele ederek geçirmiş, gönüllü sürgün yıllarının neticesinde meşrutiyetin ilan edilmesini sağlamış, çok partili yaşam ve demokrasi için mücadele etmiş, mücadelesinin ilk ayağında Abdülhamit'e karşı giriştiği savaşımda destek aldığı Ermenilerin, silahlı, bombalı eylemlerine şiddetle karşı çıkıp, Abdülhamit'i ve Osmanlıyı Avrupa karşısında zor duruma sokacak her türlü hareketin karşısında durması ile kesinlikle takdire şayan bir insan olmuş, Tüm bu yönleri ile iyidir güzeldir ancak, mücadelenin ikinci ayağı, bende, aydın kesimin çoğunda gördüğümüz hastalığın ne yazık ki kendisinde de mevcut olduğu hissinin uyandırmıştır: 1- Hitap ettiği toplumu tanımamak 2- Başarısızlığını o toplumda aramak

İttihad ve Terakki'nin başarısızlığının sebeplerini anlatırken şöyle der Ahmet Rıza:
   
"Ben yirmi yıl yurt dışında yaşadığımdan ulusun ruh halini bilmiyordum, arkadaşlarım da bilmiyormuş. Biz ulusu saygıdeğer bir kadın gibi, nâzik sandık; kırılmasın üzülmesin dedik. iyileştirmeleri yavaş yavaş yapmaya karar verdik, gücendirmekten korktuk. Bunlarsa iyileştirmenin gecikmesine sebep oldu. İttihad ve Terakki kendisini sevdiremedi. Düşmanlar bu durumdan faydalanıp cemiyet aleyhine yürüdü. iyileştirmeler yapılsaydı yine yürüyecekti; çünkü onlar istibdat döneminde saraydan yararlanmaya alışmış gericilerdi...Meşrutiyet'in ilânı ile İttihad ulusa özgürlük vermişti, millet bu özgürlüğü ne yaptı; sokaklarda bağırıp çağırdı, basında kötüye kullandı (!!!)(...)Cemiyetin yanlışları yok değildir; ancak başarısızlığının başlıca nedeni, kapılarını açarak bir takım mayası bozuk ve müstebit heriflerin Cemiyete alınması oldu. İstanbul'da ahlâkı bozulmuş bir halk olduğunu anlamamak, Selanik'ten gelmiş üç beş yurtsever ama İstanbulca tanınmamış kimselerin ülkeye egemen olabileceği sanısına kapılmak, hükümet işlerine karışmak, subayları siyasetle meşgul kılmak, bilimsel yolu bırakanlara, vâizlere yeterinden çok özgürlük vermek, İtilaf ve Hürriyet Fırkası'nın, buna benzer başka partilerin sağlam olmadıklarını anlayamamak, İttihadı devirmek için toplanmış derme çatma partilerden oluşan çetelere karşı durmamak, halkın eğitimi, kültürü pek çeşitli...gazetelere gereğinden çok özgürlük tanımak..." ve sadece bu kadar da değil, daha halka yüklediği ama buraya sığdıramayacağım pek çok söz...

Yani şöyle demek ister aslında:

Ey halk sen kimsin? benim kadar, benim partimin seçkini kadar okudun yazdın mı sen, benim yaptıklarımı, yazdıklarımı anlayabilecek kapasitede oldun mu hiç?

Halk boynu bükük cevap verir : Haklısın ey Ahmet Rıza, ben okumadım yazmadım, bilmedim senin gibi, üstelik de üçkağıtçıyım, tek derdim geçim sıkıntısı, eve ekmek götüreyim, ocağım hep tütsün istedim, ömrümün yarısı savaşlarda geçmiş, birinci dünya savaşının sonuna kadar neredeyse her evden en az bir şehit vermiş halkım ben... haklısın cahilim, anlayamadım seni...beni böyle cahil bırakanlar adına da ben suçluyum, beni anlamaya çalışmayan sen ve senin gibiler adına da ben suçluyum... bu ülkede vergi ver dendiği zaman vergi verdiği, savaş dendiğinde gözünü kırpmadan savaşa gittiği, evde çocuğunu babasız, eşini kocasız bıraktığı için de ben suçluyum.

Ey halk, ey basın, sana özgürlük verdik, maşrutiyeti getirdik, ya sen ne yaptın? bağırdın çağırdın yerden yere vurdun beni... İttihad'ın kolunu kanadını kırdın. Bize minnetini böyle mi ödeyecektin?

Haklısın ey Ahmet Rıza, yirmi yılını bu uğurda harcadığın için... Özgür basın, özgür söylem deyip, istibdatın yıkımı için savaşıp da şimdi senin yaptığını biz yapıyoruz, şimdi kendinin de (beceriksiz hataları çok diye) eleştirdiğin partiyi, senin getirdiğin özgürlük sayesinde haddimize düşmediği halde biz eleştiriyoruz diye kızdığın için haklısın...Sen meşrutiyet uğruna Osmanlı'ya karşı Ermenilerle ve hatta tüm muhalif örgütlerle iş birliği yaparken, Hürriyet ve İtilaf Partisi vd seni eleştirdiği için  "sağlam pabuç değildi" sözleri ile eleştirirken de haklısın ey Ahmet Rıza, bilemedik biz... Özgürlüğün yalnızca sen ve senin partizanların için olduğunu, gelişmiş devletlerin meclislerindeki muhalefet partilerinin iktidarı asla eleştirmeyip, tabi efendim, siz doğrusunuz efendim, ne derseniz o efendim dediğini bilemedik. Affet ey Ahmet Rıza....  

Ey halk, ben vatan severdim, benim Selanik'ten gelen üç beş ittihatçım da yurtseverdi, ama ya sen, sen bunu anladın mı hayır, benim vatan severlerimi yedin bitirdin?

Ey Ahmet Rıza yine haklısın, sen ve diğerleri toprağını bunca sevip de, bizi sevmediğiniz için, yeri gelip sopa ile oy attırdığınız, yeri gelip gözünüzü kırpmadan bizleri idam sehpasına yolladığınız için, 33 yıllık Abdülhamit istibdatını geri ister hale getirdiğiniz, Abdülhamit'in zekası olan kilise sorununu çözüp Balkanları tepemize saldığınız için, Edirne'yi verdiğiniz, Balkanlardaki onca halkı İstanbul'a ser sefil döktüğünüz sonra ancak diğer seferde kendi aralarındaki kavga ile Edirne'yi geri almayı başarabildiğiniz için, Abdülhamit döneminde sayıp sövdüğünüz ne varsa hepsini beteri ile yapıp, öldüğünde cenazesi geçerken "bize ekmeği 2 pareye satan sultanımız nasıl bırakıp gittin bizi diye halkı camlarda ağlattığınız " için haklısınız ey Ahmet Rıza. Avrupa'nın halkını onca tanıyıp da beni tanımadığın için, Avrupa'nın kütüphanelerinde sohbetlerinde gezerken benim kahvehanemde gezip de halkı dinlemediğin için, ne istersin ey halk, demeden, al sana ey halk dediğin için... haklısın Ahmet Rıza, sen büyüktün, sen aydındın, sen mücadeleciydin, sen Avrupalıydın, sen yurt severdin, bense yıkıcı, oyunbozan, hilebâzdım. Ama biliyor musun ben de buradaydım,  ben de sevdim bu vatanı hem de en az senin kadar, yokluğun, sefaletin içinde var olmaya çalıştım ben, senin gibi imkanlarım olmadı hiç, para kazanacak bir kalemim, ülkede devrim yaptıracak bir eğitimim, görmüş geçirmiş Viyanalı bir annem olmadı hiç, Kimseye Avrupa'da usul böyledir de diyemedim ben, bilemedim çünkü...Ama haklısın ey Ahmet Rıza ne dersen haklısın sen...Biz cahil, biz sefil, üçkağıtçıyız biz...  

11 Aralık 2013 Çarşamba

Hepiniz Hala Ermeni misiniz?

     
Ermenilerden Özür Dileyip "Hepimiz Ermeniyiz" diyen seçkinler grubu için Osmanlı Hariciye Nezareti'nin 16 Eylül 1916 tarihli genelgesinden ufak bir parça sunmak istiyorum

    "Şamaram mahallesinde 200 kadın ve çocuk, sığındıkları evde yakılmışlardır. Mirkos köyü beyaz bayrak çektiği halde tecavüze uğramış, köyün kadınları ve kızları bilinmeyen bir yöne götürülmüşler. Bazı köylerde ise öldürülen çocukların etleri annelerine yedirilmek istenmiştir...Aksani ve Hınıs köylerinde 500 kişiye yakın insan, Şeyhane köyünde ise 200'e yakın çocuk ve kadın, camiye doldurulup diri diri yakılmışlardır...Saray civarındaki halk kılıçtan geçirilmiş, sulara atılarak boğulmuş, Van Gölü üzerinde 10binin üzerinde ceset sayılmıştır...Yine Gevaş, Vastanso ve Mukas'ta 5bin kişi katledilmiştir...Van'ın içinde camiler, evler, kışlalar, hatta içindeki yaralı ve hastaları ile birlikte hastaneler yakılmıştır. Yakalanan subaylar işkence çektirilerek öldürülmüştür. Bu sırada şehirdeki durumu bilmeyen çevre köylerden Van'a gelmek isteyen göçmenlerden 1200 kişi, Vastan ve Ekil yolu üzerinde acımadan vahşiyane bir şekilde öldürülmüştür"

    Başbakanlık Osmanlı Arşivinden Başka Bir Belge ile Devam Etmek Gerekirse :
   "Ermeniler ve Ruslar girdikleri köylerde vahşiyane zulümler yapmak zorunda kalmışlardır. Kadınları ve çocukları diri diri yakmışlar, ihtiyar ve genç erkeklerin gözlerini oyarak genç kızlara tecavüz etmişler. Örneğin Aşnak nahiyesinde kadın ve kızlardan onbeş tanesini ayırarak bir odaya hapsetmişler ve akşamları eğlenirken bu kadınları çırılçıplak soyarak 'haydi namaz kılınız bakalım, nasıl kılıyorsunuz' diyerek alay etmişler ve nihayet tecavüz ederek çeşitli işkencelerle öldürmüşlerdir." 

     Anlatılan şu olay vahşetin büyüklüğünü göz önüne serer:
   "İki islam kadını Ermenilerle beraber getirilmiş. Hamile olan bu iki kadın da ortaya getirilerek, Ermeniler tarafından bu çocuklar kız mıdır erkek mi diye 2 mecidiye üzerine iddiaya tutuşulmuştur. Kadınların karınları kamalarla feci şekilde yarılmış birisinin karnından bir kız çocuğu çıkmış ancak diğeri küçük olduğundan cinsiyeti anlaşılamamıştır ve bunun üzerine de epeyce münakaşa edilmiştir..."  

    Bu liste uzayıp gidiyor, yazdım çünkü şu anlaşılsın diye Ermeni Tehcir'i ne soykırım ne intikam amacı ile yapılmıştır, Ermeni Tehcir'i yalnızca bu vahşetin, kıyamın önüne geçilmek için yapılmıştır. Halen hepiniz Ermeni misiniz?