14 Eylül 2012 Cuma

İMA ve Atıl Kutoğlu Söyleşisi'nin Düşündürdükleri

Başlığa bakınca konunun Atıl Kutoğlu olduğunu düşünebilirsiniz ama ara ara kendisinden bahsedecek olsam da asıl konu Atıl Kutoğlu değil. Onun hakkında merak ettiklerinizi "google"a "Atıl Kutoğlu" yazarak rahatlıkla bulabilirsiniz.  İstanbul Moda Akademisi tarafından düzenlemiş olan Atıl Kutoğlu Söyleşisi'ne gitmiş olmakla birlikte beni yakından tanıyanlar bilir ki - her ne kadar sayın Kutoğlu bluzumu pek beğenmiş olsa da - moda ile yakından uzaktan ilgim yoktur. Tamamen farklı bir konu hakkında görüşmek için gitmiştim, ama tabi bu esnada tüm söyleşiyi de dinlemek durumunda kaldım. Salonun aşırı derecede sıcak olmasını saymazsak çok fazla sıkıldım diyemem. Sorulan soruların aynı tip ve yönde olması beni bunalttığı kadar sayın Kutoğlu'nu da sıktı mı bilmem ama Türkiye'nin gidişatını -bir de bu alan üzerinden- görmek adına bilgilendirici oldu bile diyebilirim. 
İstanbul'a girerken şöyle bir yazı dikkatimi çekmişti: "Sayın başbakan üniversite harçlarını kaldırdığınız için biz öğrenciler sizlere teşekkür ederiz" İMA'dan çıktıktan sonra bir müddet bu teşekkürü düşündüm.1. Öğretim harçlarının kalkması elbette öğrenci adına olumlu bir gelişmedir. Ancak her yıl mezun olan binlerce gencin işsiz kalması ya da KPSS gibi zorlayıcı ve bunaltıcı sınavlara mecbur bırakılması harçların kaldırılmasının yarattığı olumlu ortamı silip süpürmektedir. Bugün ki söyleşiye kadar bu sorunu yaşayanların yalnızca mühendisler, fizikçiler, mimarlar, kimyacılar, tarihçiler vb olduğunu düşünüyordum ki İMA'da sayın Kutoğlu'na yöneltilen sorular, kendisi ile paylaşılan sıkıntılar, işsizlik probleminin Türkiye'deki her alanda var olduğunu (sağlık sektörünü çıkarsak) bir kez daha görmemi sağladı. Ve yine "yurt dışına gidip orada okuma, ya da orada çalışıp sonra ülkeye dönme" kanısının moda - tasarım öğrencilerinin de ortak sıkıntısı ve mecburiyeti olduğunu  fark ettim.

 Bunları fark ettikçe Ata'nın öğretmenlere söylediği "Yeni Nesil Sizin Eseriniz Olacaktır" sözü kulaklarımı tırmalamaya başladı. Bir kez de İMA'da gördüm ki, Yeni Nesil kavramı parası olanlar ve olmayanlar olarak ayrılacak. Parası olanlar (ama yeteneği bile olmayanlar) yurt dışına gidip babasının parası ile eğitim alıp isim yapabilecekken, gerçekten yeteneği, isteği olup da, yurt dışına gidebilecek parası olmayan, ya da bir yerlere girecek torpili olmayan gençler daha yolun başında en az 5 yıl deneyim şartı ile kapı dışı edilecek. Hemen şunu da belirtmek istiyorum, burada eleştirim yurt dışında eğitim alma imkanına sahip insanlar değil, eleştirim tamamen sistemin kendisine. Aslında bu yazı bu blogun tarzı da değil, ama yazmadan geçemezdim. Yazıyı işsizlik ve eğitim problemi üzerine bir yazıya çevirmek de istemiyorum (zaten ona onlarca sayfa yetmez) ama farklı şeyler duymayı beklediğim bir yerde de konunun dönüp dolaşıp aynı yere varması kısa da olsa konuya değinmeme sebep oldu. (Ha aslında bu olayın öğrenci tarafı da var, işsiz kalma konusunda öğrencilerin hiç mi suçu yok, kesinlikle var. Daha yolun başında açıkta kalmamak adına abuk sabuk bölümlere gireceklerine daha çok çalışıp adam akıllı bölümlerde okusalar, devletin imkanları çok. Ya da okudukları bölüm kötü bile olsa oradan bir şeyler kapmaya çalışsalar gerçekten imkanlar var. Buna en açık örnek benim, devletin bursu ile okumuş -ama daha yolun başında ne istediğini bilerek okumuş bir insan olarak- her alanda her türlü imkanından yararlanabilmiş bir insanım. Bunları yok saymak nankörlük olur. Türkiye'de elde ettiğim hiç bir şeyi sıfırdan yurt dışında elde edemezdim. Çünkü orada okuyabilmek için cidden zengin olmanız lazım. Bugün devletin geleceğimiz adına da sunduğu pek çok imkan var. Yapmamız gereken tek şey çalışmak çalışmak ve yine çalışmak. Bu da olayın farklı bir boyutu. Fakat ne olursa olsun devletin mezun ettiği öğrenci sayısı-işe yerleştirme sayısı ile tutarlı değildir ve buna bir çare bulmalıdır,)  İnsanların sürekli şekilde devletin temsilcisiymiş gibi sayın Kutoğlu'na dert yanması insanların ne kadar çaresiz kaldığının göstergesidir. Üstelik gençliğin tek sıkıntısı işsizlik sorunu da değildir.  Marmara Ünv.'si Güzel Sanatlar Bölümü'nde okuyan bir arkadaşın aktardığı anektod içimden acı bir kahkaha atmama sebep oldu. Aktardığına göre Barbaros Şansal iyi niyetli bir girişimle öğrenciler defile görsün hatta katkıda bulunsun diye valilikten izin almaya gitmiş ancak valilik bu kadar öğrenci bir araya gelip toplanacak diye izin vermemiş. Bu anektod ben de iki soruyu düşündürdü:

1- Defiledeki olası açık saçık kıyafetlerin sergilenmesi mi rahatsızlık uyandırdı?
2-Öğrenciler bir olup da hükümete karşı slogan atar korkusu ile mi izin verilmedi? 
Belki cevap her iki sorunun da içinde saklı, ama  uzun süredir başta olan bir hükümet kendi yetiştirdiği neslin sesinden korkuyorsa söylenebilecek bir şey yok demektir.

Ama unutmamak lazım ki, iyisi ve kötüsü ile bu ülke bizim. Hükümetler, partiler, politikalar değişken ve geçicidir ama aslolan bizim kim olduğumuzdur. Neyi ne kadar isteyip istemediğimizdir. O yüzden arkadaşlar başbakanın sloganı olsa da "durmak yok yola devam". Çalıştığımız sürece var oluruz. 

Bu kadar dert yeter deyip, bu söyleşiden öğrendiğim son bir şeyi paylaşayım, siz siz olun Nişantaşı'ndan Beşiktaş'a yürümeye kalkmayın hele de sıcak havada sakın denemeyin. Beşiktaş'a nasıl gideceğim sorusu üzerine her kafadan bir ses çıkıp da 20 dakika boyunca anlaşmaya varılamayınca, yapılan konuşmalardan sıkıldığımdan "ben buradan yürüyeyim hem hava güzel, hem etrafı görmüş olurum" diye kestirip attım ve yürümeye başladım. Beşiktaş'a inen derin bayırlar cidden yorucuydu, sıcak hava da eklenince biraz bunaltıcı oldu. Bilmediğim şehir ve ülkelerde yürümeyi sevdiğimden (hava alanı ve arşiv dışında İstanbul'u bilmeyen bir insan olarak), inatla taksiye de binmedim. Ancak insan sabahtan beri yollarda olunca durum biraz yorucu olabiliyor. O yüzden ben yürüdüm ama siz aynı istikameti yürümeyin derim. Ya da en azından ayağınızda bendeki gibi topuklu ayakkabı değil, spor bir ayakkabı olsun. 
                                                                                           Nesrin Kanberoğlu 
                

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder