Uzun
zamandır sağlıklı yaşam üzerine yazmak istiyordum, çünkü en çok karşılaştığım
sorulardan birinin cevabı bu konu ile ilgiliydi ancak fırsat olmuyordu. Ancak
İstanbul Fashion Week’e sayılı günler
kala aldığım bir telefon (beni inanılmaz şaşırtmasına rağmen) hem mutlu olmama
hem de bu yazıyı kaleme almama neden oldu.
Bundan
bir kaç hafta önce tamamen kendi işimle ilgili olarak bir moda kuruluşunu
ziyaret etmek durumunda kalmıştım ancak bunun kesinlikle modayla ilgisi yoktu.
Nitekim işim bittikten sonra da Nişantaşı sokaklarında fazla oyalanmadan boğaza
doğru inmiş sonrasında da şehrime dönmüştüm. Buraya kadar her şey normal
seyrindeydi. Ta ki orayla bağlantılı bir yerden telefon gelip de İFW için
modellik teklifi gelene kadar. Uzun süre yanlış kişiyi aradıklarını, aksi
taktirde adımı soyadımı telimi vs mi bulmalarının mümkün olmadığını, mümkün
olsa bile buldukları kişinin ben olduğumu nerden bildiklerini anlamaya ve
inkarla geçti. Ancak daha sonra sorduğum her sorunun mantık çerçevesinde
cevapları gelince beni yanlışlıkla aramadıkları ortaya çıktı.
Üstelik sadece bu
değil, son günlerde beni nereden bulup
da eklediğini anlayamadığım modacıların da bana nereden ulaştığını öğrenmiş
oldum(çünkü internette ne bloğumda, ne twitterım da ne resmim ne cismim var–hatta beni ekledikleri sayfalarımda adım
soyadım bile yok- facebook hariç ki orada da arkadaşım olmayan kimse adımı bile
göremiyor). Her neyse arayan kişi ciddi şekilde kurumun defilesinde yer almam
istendiğini söyledi. Gittiğim gün sohbet ettiğim insanlar moda tasarımcısı
değil öğrenci olduğumu öğrenince, şanslarını denemek istemişler. Ben tabi
hayırı yapıştırınca o zaman kurum yerine Türkiye’nin önde gelen 2 önemli modacısının
defilesinde yer alıp almayacağımı sordular. Hatta para konusunu da katlayınca iyice şaşırdım. Model
eksiklerimi var da bana kadar düştüler mi diye sordum, ancak benim boyumda
üstelik 36 beden birini her zaman bulamayacaklarını bu yüzden ısrarla beni istediklerini
dile getirdi. İşin beni mutlu eden kısmı
ise yaşımı söylediğim ve kızın “hadi canım” dediği andı. İşte o an her şeye
değerdi. Kız “resminize bakıyorum şu an ve en fazla 23 diyorum”dedi(benden habersiz çekilen fotoğraflar, ben daha sonra tesadüfen internetten gördüm) . Kızla
uzun bir sohbet yaptık (ben defileye çıkmayıp teklifte bulunduğu o 2 önemli
isim için davetiye yollasa olmaz mı diye sordum ama kız içinde yer almazsam
davetiye de yollamayacağını söyledi J)
nasıl böyle göründüğümü sordu. Anlattım, ona anlattığım şeyler genelde
etrafımdaki insanların da sorduğu ve daima anlattığım şeylerdi. Ne zamandır
nasıl, zayıf ama sağlıklı ve genç kalabildiğimi toptan anlatmak istiyordum bu
da iyi bir fırsat oldu.
Sağlıklı
yaşamımı tanımlayacak olursam, etrafımdakilerin itirazlarına “ye bir daha mı
geleceksin dünyaya” söylemlerine rağmen, bol su tüketmek, bol yürüyüş yapmak,
gereksiz yere yemek ya da abur cubur atıştırmamak, bolca yeşil çay ve soda
tüketmek olarak tanımlayabilirim. Tabiki de önce Allah’ın verdiği sağlık –
sıhhat olmalı, sonrası size kalmış. Yaklaşık 15-16 yaşına kadar ağzıma kola
sürmedim, 30 yıldır içtiğim gazlı içecek toplasanız 3-4 litreyi geçmez. İçki,
çay, kahve, neskafe ile aram hiç yok. Hatta su, yeşil çay ve sade soda dışında
bir içecek tüketmedim ve de tüketmiyorum desem çok daha doğru olur. Kırmızı et de tüketmiyorum (ama kıyma
formatında yerim), tavuk vazgeçilmezim, arada fosfor ihtiyacı için balık yemeyi
de ihmal etmem. Sebze yemeği ve bakliyat olmazsa olmazım. Dışarıda yemek
tüketmemeye çalışırım. Özellikle fast fooddan uzak duruyorum. Yiyeceksem de en
son aylar önce tüketmiş olma koşulumu gözden geçiriyorum. Her sabah en az 1-2
kaşık bal yerim. Akşam en son 18.30’da yemekten kalkmış olmaya özen gösteririm
sonrası saat 21.00 sıraları meyve ya da dondurma ile geçiştiririm. Günde en az
1 bardak yeşil çay, ve günün sonunda 2 minik şişe soda tüketmiş olmaya özen
gösteririm. Uzun süredir sigara içmiyorum ama en büyük pişmanlığım içtiğim
yıllarıma dairdir. Çok uzun yıllar içtim, içmediysem de pasif içici olarak
iştirak ettim. Bugün hep derim ki zamanında o dumanlara maruz kalmayaydım
cildim bugün çok daha genç olurdu. O yüzden içiyorsanız muhakkak bırakın.
Tabi
bu yaşam tarzında, çok ufak yaşta sporla tanışmamın ve uzun yıllarımın sporla
geçmesinin de etkisi var. Spor yapamıyorsanız bile günde yarım saat yürüyün. Yürüyüş
cidden mucize bir dokunuş gibidir. Uykularınızı düzenli tutmayı, günde en az 8 saat uyumuş olmayı ihmal etmeyin. Ayrıca bence en önemlisi ruhunuzu besleyin.
Seyredilecek güzel bir film, dinlenilecek hoş bir müzik, ya da okunacak güzel
bir kitap. Bu saydıklarımın hepsi hangi şartlarda çalışırsanız çalışın
hayatınıza uygulayabileceğiniz bir yaşam şeklidir. Ne kadar stresli ortamda çalışırsanız çalışın
ruhunuzu ve bedeninizi dinlendirmeyi ihmal etmediğiniz sürece daha yavaş
yaşlandığınızı göreceksiniz. Unutmayın
ki yaşadığınız hayatın hükmü her daim sizin elinizde olmasa da hayatı hangi
kalitede nasıl yaşayacağınız konusu tamamen sizin elinizde.
Kendime
gelince, kendime dair en büyük umudum ise bugün nasıl en fazla taş çatlasın 23 diyorlarsa, 40 yaşıma geldiğim vakit de en fazla 33 ya da 34 gösteriyorsun
demeleri. Sağlık, sevgi, spor ve kitapla kalmanız dileğiyle…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder