“Fransa’da Cumhuriyet vardır ama özgür olan İngilizlerdir”
Cumhuriyet’in ilanından kısa
süre sonra Kazım Karabekir, Rauf Orbay gibi mücadelenin önde gelen isimleri
tarafından Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurulacaktı. Bu arada Halide Edip Kırmızı
Tepe makalesi ve Ateşten
Gömlek isimli eserini kaleme
almış, derhal yayınlanan bu iki eserde de Mustafa Kemal’i yüceltmek yerine
savaş boyunca savaşan sıradan insan ve subayların hikayesini anlatmıştı. Bu
durumdan hoşlanmayan Mustafa Kemal buna karşılık olarak Akşam Gazetesi’nde Necmettin Sadak mahlası ile Halide Edip
hakkında olumsuz bir yazı kaleme alarak, onun mandacı olduğunu yazmıştı. Kalemle başlayan
savaş uzun sürmüş, buna karşılık olarak da Halide Edip asla mandacı olmadığını o yalnızca kendinden isteneni yaptığını dile
getirmişti. Terakkiperver Parti, ülkede Şeyh Sait İsyanı’nın çıkması bahane edilerek, gerici bir parti olduğu
iddiası ile (ama Amerikan
İstihbarat biriminin belgeleri ve anayasa
tüzüklerindeki maddelerin içeriğine ve davranış biçimlerine bakıldığında diğerine
göre daha ilerici olduğu belirtilmişti) kısa sürede kapatılınca Kazım Karabekir
gibi büyük isimler (İsmet İnönü’nün tüm karşı çıkmalarına rağmen)hapse altmış,
daha sonra da pek çok isim sürgün edilmişti. Bu hapse atmalar ve sürgünler
başlamadan aylar önce Türkiye’de rahatça yaşayamayacaklarını anlayan Halide ve
Adnan çifti ülkeyi terk ederek gönüllü sürgün yaşamış ve İngiltere’ye
yerleşmişlerdi. Nitekim kısa süre içinde arkadaşlarının idam haberleri gelmeye
başladıkça ne kadar doğru bir karar verdiklerini düşünür olmuşlardı. Cemil
Koçak’a göre Milli Mücadele önderlerinin yollarının ayrılması ordu içi bir
mücadeleydi ve Koçak’ın özellikle dikkat çektiği nokta Milli Mücadele’ye
katılan ilk ekibin oldukça güçlü bir ekip olduğuydu. Ve ona göre bu ayrılığın
sebebi modernizasyon projesini uygulamadaki yol ayrımıydı:
Mustafa Kemal Paşa grubu : “Meşrutiyet’te
gördük. Bu işler anayasayla, parlamenter sistemle falan olmaz. Biz bunu otokrat
bir yönetimle yapacağız, İttihatçıların kurmuş olduğu eski sistemi devam
ettireceğiz biz”diyorlar buna karşılık diğer
grup : “Biz bu sistemi tecrübe ettik.
Birinci Dünya Savaşı’nın sonuçlarını da bu yüzden yaşadık …modernleşmeyi zamana
yaymak ve bu konuda halkı ikna etmek, halkın onayını almak lazım. Halkın üstüne
fazla gitmemek ve tepki toplamamak lazım” diyordu.
İngiltere’de maddi anlamda
zor dönemler yaşayan Halide ve Adnan çifti ne olursa olsun, akademik çalışmalar
yapmak ve yazı yazmaktan geri durmamışlar, Adnan Bey neredeyse her gün
kütüphanelere gidip çalışmış zaman zaman da misafir prof. Olarak üniversitelerde
ders vermişti. Hatta Paris yıllarında ders verirken öğrencisi olan isimlerden
biri bugün Orta doğu hakkında oldukça söz sahibi olan Bernard Lewis di. Bernard Lewis’in aktardığına göre onun Ortadoğu merakı
bilgisi ve Türkçe lisanı Adnan Adıvar’dan kaynaklanıyordu. Adnan ve Halide
çifti ona daima bir aile gibi davranmış bu yüzden Bernard Lewis ileriki
yıllarda birkaç kez Türkiye’ye gelerek Halide ve Adnan çiftini ziyaret etmişti.
Üstelik yalnızca Bernard Lewis değil, Bektaşilik ve Alevilik hakkında eserleri
ile tanınan ünlü Türkolog İrene Melikof da Adnan Bey’in Paris’ten
öğrencisiydi. İngiltere’de fazla durmayan çift kısa süre sonra Paris’e gidip
yerleşmiş, yeni sürgün hayatlarını burada yaşamaya başlamışlardı.
Londra’da
olduğu gibi Paris’te de ülkeden kaçan herkesin uğradığı (ama takip altında
olduklarından çoğunun da uğramaya korktuğu) bir çift haline gelmişlerdi. Bu
esnada MIT Üniversitesi tarafından Amerika’ya davet alan Halide Hanım,
aylar sürecek konferanslar için Amerika’ya gitmiş ve MIT’ye bağlı Willemstown Dış
Politika Enstitüsü’nde günlerce konferans vermişti. Aylarca New York Times’ın kapağından düşmeyen
Halide Edip için İşin en önemli yanı şuydu ki; O burada konferans veren ilk kadındı. Henüz kadınlara hak
verilmediği günlerde O gelecek diye ülkenin dört bir yanından binlerce
profosör MIT’ye akmış, civardaki tüm oteller, evler kiralanıp kapatılmıştı.
Halide aylar süren Amerika günlerinden sonra (neredeyse Amerika’nın her yanında
konferanslar vermişti, ancak bu konferanslar esnasında asla Mustafa Kemal ile
ilgili olumsuz bir şey söylememiş, kadın hakları, anayasa kimi zamanda
romanları hakkında konuşmuştu) Paris’e dönen Halide daha sonra Hindistan daveti
üzerine kalkıp Hindistan’a gidecek bu seferde meşhur Mahatma Gandhi ile tanışıp vakit geçirme imkanı bulacaktır. Daha sonra
Amerika’dan (Princeton Üniversite’sinden) bir davet de Adnan Adıvar’a gelecek. Adnan Adıvar yaptığı Amerika seyahatinde
Princeton Üniversitesi profesörlerinden olan meşhur bilim adamı Einstein ile tanışacaktı. Adnan Adıvar’ın
ellerine hayran kaldığını söylediği Einsten
ile vedalaşırken Einstein, Adnan Bey’e “ya bu ya öteki dünyada tekrar görüşürüz” demiş.
Ayrıca George Washington’ın evini
ziyaret etmek için de Washington’a gitmişti. Yine Paris’te Türkçe öğrensin diye
yanlarına yollanan isimlerden biri de, linç edilen Sabah Gazetesi’nin sahibi Ali Kemal’in oğlu (ve benim ciddi anlamda
hayranı olduğum, yaşasaydı ve yaşıtım olaydı muhakkak evlenirdim dediğim, maalesef
hayatta olmadığı için asla tanışma şansım olmayacak olanL, ASALA’nın
düzenlediği suikaste kendisi yerine eşini kurban veren Bern Büyükelçimiz) Zeki Kuneralp’ti. Paris’e yollandığı yıllarda henüz gençliğinin
baharında olan Kuneralp sonraki yıllarda Türkiye adına çok önemli işlere imza
atacaktı.
1938 yılında Atatürk’ün
hasta olduğuna dair dedikodular çıkmış bunun üzerine Tan Gazetesi’nin
ortaklarından Ahmet Emin Yalman Atatürk’ün
sağlığına dair düzenli resimler ve makaleler yayınlansın deyince, ülkeyi terk
etmek durumunda bırakılmıştı. Simplon
Ekspresi ile Yalman ve ailesi Paris’e doğru yola çıktıkları esnada Atatürk’ün ölüm haberini alınca soluğu
Halide’nin kapısında almışlar. İki gözü iki çeşme kapıyı açan Halide “ beni bu halde göreceğini düşünür müydün? Ben iki Mustafa Kemal tanıdım, ve ben
şimdi cephede birlikte savaştığım o büyük adama o ilk Mustafa’ya ağlıyorum” demişti.
Ama diğer yandan onun ölmesi sürgünlerinin de biteceği anlamına geliyordu
nitekim İsmet Paşa devletin başına geçince (onun başa geçmesi de ilginç şekilde
gelişmişti çünkü o da yasaklı isimler arasına girmişti) ilk iş Halide Edip ile
Adnan Adıvar’ı ve diğer sürgünde olan tüm isimleri geri getirtmiş, hapislerde
yatan milli mücadelenin büyük isimlerinin hepsini yanına toplamıştı. Soyadı
kanunu sürgün yıllarında çıktığından Adnan ve Halide çiftinin soyadını onlar
sürgündeyken İsmet Paşa vermiş. “onların zaten ADIVAR diyerek onlara bu
soyadı uygun görmüştü”. Türkiye’ye
döndüğü zaman Halide Edip, İngiliz Filoloji
Bölümü Başkanlığına getirilmiş, ayrıca Türkiye’nin ilk kadın profesörü olmuştu. Yine daha sonra uluslar arası alanda
kurulan PEN’in Türkiye’deki ilk başkanı
ve kurucularındandı. 1955 yılında eşi Adnan Adıvar’ı yitirdiğinde meşhur Mavi
Kitap’ın yazarı ve yakın arkadaşları A.R.Toynbee
İngiliz radyosunda :”Adnan Adıvar’a
acımak için bir sebep yoktur, acınması gereken öyle bir kimseyi kaybetmiş olan
bizler” demişti. Dünya çapında tanınmış bir isim olan Halide’nin
öğrencilerine büyük üniversite kapıları ve bursları açtırdığı duyulunca tıp
öğrencisi Turan Gürgen burs için kendisine başvurmuş, Halide Edip de meşhur Rockfeller’den Johnson’a mektup yazarak
öğrencinin Cornell ve Georgetown üniversitelerinden kabul ve ayrıca burs
almasını sağlamıştı. Türkiye’nin ilk
kadın milletvekillerinden de olan (muhtemelen de ilk emin değilim) Halide Edip,
siyasi ortamda istediğini bulamayınca tekrar akademiye dönecek ama onun girişimleri
sonucu hapisteyken yıllarca para yolladığı Nazım
Hikmet hapisten çıkacaktı. Ayrıca Safiye Ayla dinlemeyi pek seven sık sık
onu dinlemeye giden Halide Edip’in Vurun
Kahpe’ye isimli romanı da hiçbir sansüre takılmadan sinemada yayınlanmayı
başaracak hatta öyle büyük gişe yapacak ki film 5 hafta Taksim sinemasında
hergün gösterilecekti. Romanları, hikayeleri, makaleleri, eserleri ile gerek yazın alanına, gerek kadın hakları
konusundaki ısrarları ile hem Türkiye hem dünya siyaset alanına damgasını
vurmuş olan Halide, dünya ülkelerinin davetlisi olarak konferanslar vermek
amacı ile gezerken hep Türkiye’deki
kadın modeli olarak lanse edilmiş, yeni kurulan ülkenin sanıldığı gibi olmadığının
en büyük kanıtı olarak dile getirilmişti. Ancak ne yazık ki aynı esnada Türkiye’de
mandacı olarak lanse ediliyordu. Ne
olursa olsun o ülkesini temsil etmekten ve ülkesi adına çalışmaktan geri
durmadı. Siyasi ayrılıklardan dolayı bugün hala mandacı olarak lanse edilip bir hiçmiş gibi yok sayılan Halide Edip’in
ismi 20.yy sona ererken, Venüs Gezegeni üzerinde
çalışmalar yapan bir grup bilim insanı tarafından, Venüs üzerindeki bir kratere
verilecek. Onun anısını yaşatmak adına krater Adivar olarak
adlandırılacaktı. İpek Çalışlar’ın da dediği gibi siz onun hala mandacı
olduğuna mı inanıyorsunuz?
Not: Yazdıklarımın çok büyük
kısmı İpek Çalışlar’ın Halide’sindendir (Yine de eseri mutlaka okuyun yazamadığım
binlercesi var eser tam bir cevher) Eğer yazmasaydım, kitabı asla
bırakamayacaktım, yazdım herkesle paylaştım şimdi çok rahatım böylece kitabı
kitaplığın rafına kaldırabilecek ve yeni kitaplara geçebileceğim.