24 Ağustos 2012 Cuma

"Hastasıyız"



“Hastasıyız” başlığını görür görmez konunun kim olduğunu anlamışsınızdır. Tabiî ki de Ayhan Sicimoğlu’ndan bahsediyorum.  Tv’yi her açtığımda neyse ki World Travel Channel var, neyse ki Ayhan Sicimoğlu ve Gusto var diyorum, yoksa cidden ne seyredebiliriz, bilmiyorum.  Aslında Ayhan Sicimoğlu uzun zamandır hakkında yazmayı düşündüğüm bir insandı. Ve bu blogda yazılmayı kesinlikle hak ediyordu.  Ama yazmaya nereden başlasam bir türlü bilemiyordum. Belki de içimden geldiği gibi doğruca yazmalıyım. Yaptığı gezi programlarında kendine has tavrı, hiç şaşmayan dilekleri, dilimize peleseng olmuş meşhur  “hastasıyız” sözü ile kendisi gönlümüze taht kurmuş olup, bünyemde çoğu zaman peşine takılıp dünyayı gezme arzusu yaratmaktadır.

Onun kadar çok olmasa da ben de seyahat işinin bir ucundan tutmuş, http://adaligezginler.blogspot.com/ yavaş yavaş geziniyor olsam da nasıl oluyor bilmiyorum ama her seyahatte bir biçimde kendisinin yokluğunu hissedip, “acaba Ayhan Sicimoğlu burada olsa buna ne derdi” demeden  geçemiyor, en az bir resmin altına da “hastasıyız” notunu düşüyorum, düşüyoruz. İnsanlar tarihçi olduğum için benimle seyahat etmenin çok farklı ve güzel olacağını dile getirir,  halbuki bana sorsanız “sevgili Sicimoğlu’nun peşine takılın” derim.  Kendisi de tarihe hasta olduğundan mı bilmem onun gördüğü şeylere olan tutkusu, yaptığı gezilerden aldığı zevk, onu diğer gezginlerden farklı kılıyor. Belki de bize varılacak noktanın değil, yolun kendisinin ne denli yaşanılası olduğunu göstermesini seviyorum ,-  tıpkı Gusto’nun içerdiği anlam gibi - bilmiyorum. Ama seviyorum. Müzisyen yönünden ve bazı sabahlar twitter üzerinden paylaşıp güne müthiş bir enerji ile başlamamı sağlayan müziklerinden bahsetmiyorum bile. 

(örneğin şuna bakabilirsiniz bence bu versiyon müthiş enerjik ve eğlenceli olmuş http://www.youtube.com/watch?v=yxp09H2mMLU&feature=related )

Kaç televizyon gezgini Estonya’ya gidip Rus Çariçesi Katarina’yı anlatırken “double yenge, iki taraftan da yengemiz. 1- Petro’dan 2- Baltacı Mehmet Efendi’den” der ? Ya da meclis binasının önünden elini kolunu sallayarak çekim yapabiliyor olmasına şaşırıp “yasssah kardeşim diyen yok" diye açık yüreklilikle şaşkınlığını dile getirir? Ya da Main’de bisikleti ile gezinirken bisiklete kapalı bir alanda 2 hoş polis tarafından uyarılıp bisikletinden indirildiğinde “özledik, bizde de güler yüzlü polis istiyoruz, polis gülecek, dövmeyecek” diyebilecek kadar cesur konuşur? Ya da hangi ülkeye giderse gitsin, ibadet alanlarına gidip her mum yakışında (ya da dilek tutulan her hangi bir noktada)  her seferinde kim tutup da “laik, çağdaş ilerlemiş daha modern bir Türkiye istiyoruz Allah’ım” diye dua eder? kim Brezilya festivalinin ortasında kadınlar tarafından çevrelendiğinde "buradan nasıl sağ çıkacağız anneciğim" diyebilecek kadar şirin olabilir? Sanırım gönlümüzde kurduğu tahtın sebebi,  onun içinden geçen her şeyi böylesine dile getirebiliyor olmasında. Elit bir kesimde yaşamasına rağmen ülkesine bu kadar bağlı olup, her daim insanların refahı, ülkesinin ilerlemesi, dünyanın barış içinde yaşayabilmesi için dua eden bir insan nasıl olur da gönlümüzde taht kurmaz ki? Sayesinde her daim insanlara anlatacak yeni hikayelerim oluyor ve ben şimdi yarın olsun da kolera yüzünden insanların nasıl şarap içtiğini, hatta bebeklere bile içirildiğinden bebeklerin nasıl da kör olduğunu anlatayım diye sabırsızlanıyorum. Yazımın başında da belirttiğim gibi neyse ki Ayhan Sicimoğlu ve Gusto var. Yoksa bu hayat çekilir bir yer olmazdı. Eskilerinde de dediği gibi “sevgili Sicimoğlu sen dünya durdukça dur emi?”


4 yorum:

  1. ben de sana katılıyorum ve şunu eklemek istiyorum. çok gezen mi bilir çok gören mi ? çok iyi görebilmesini gören bilir bence. insanlar çok geziyorlar ama göremiyorlar arkaplanları yetersiz belki yada bakabilmesini bilmiyorlar... ve böyle gezginlerde insalara perspektif kazandırıyor değilmi tebrik ederim..

    YanıtlaSil
  2. evet Mervecim ben de senle hemfikirim, bakmak ve görmek farklı bir durum. O yüzden benim her hangi bir yer ya da her hangi bir olgudan aldığım keyfi başkasının alması pek mümkün değil. Ve tabiki de bazı şeyler de alt yapı gerektirir, eğer o alt yapıya dolgunluğa sahip değilsen gördüğün ya da yaşadığın şeyler soyut olmaktan öteye geçemez.

    YanıtlaSil
  3. Güne En Estambul ile başlayıp bu yazıyla karşılaşmak :) keyifli oldu

    YanıtlaSil
  4. Ah En Estambul kesinlikle çok doğru bir seçim ;)

    YanıtlaSil