Sabah telefonuma yağan mesajlarla uyandım. Herkes aynı soruyu soruyordu : Nice'ten döndünüz değil mi? Kimsenin bir şey söylemesine gerek yoktu, terör saldırısı olduğunu hemen anladım. Çünkü geçen hafta oradaydık ve oradayken böyle bir şeyin olacağını sezmiştim. Neden mi etrafta çılgın gibi polis ve görüntüleri beni oldukça korkutan askerler vardı, durmadan şehrin içinde geziniyorlardı. Askerlerin her biri şişirilmiş insan gibiydi, kendilerinden çekinmesem fotoğraflarını çeker yayınlardım o zaman ne demek istediğimi anlardınız. Eşim ve kuzenim bu olağanüstü güvenlik önlemlerini EURO 2016'ya bağlamıştı, çünkü hem Nice merkezde hem de Nice sahilde 2 adet koca Fan Zone vardı, ve akşam maçlar başlamadan 1 saat önce herkes buraya akıyordu. Nice deniz kenarı bir şehir olduğu için Fransa'nın ziyaret ettiğim diğer şehirlerinden çok farklı bir ruh haline sahip, daha enerjik daha genç, insanlar eline megafonu alıp, bankların tepelerine çıkıp deli gibi bağırıyor, ne dediklerine dair hiç bir fikrim yok.
Bu beni ilk başta bir miktar ürkütmüştü. Biz maç kuyruklarında beklerken birbirimizden ayrı düşüyorduk, hatta bir seferinde Fan Zone'un biri dolunca bir grup insan yığını ile sahildekine gitmek durumunda kalmıştık, eşime ve kuzenime bakıp : ayrı düşersek, içeri giremeyen olursa eve gitsin, orada buluşuruz, demiştim. Güvenliğe dair tedirginliğim kalmamıştı çünkü zaman içinde şunu fark etmiştim, özellikle de kuyruklarda tek başınıza kaldığınızda görüyorsunuz, içki içeni var, kalabalığa karışıp ot çekeni var, 1 sigarayı 3- 4 kişi paylaşanı var, deli gibi bağıranı var ama kimse kimseye dokunmuyor. Kimse kimseyi rahatsız etmiyor. Aksine çok arkadaş zanlısı. Neden mi çünkü Amerika'da ve İtalya dışındaki Avrupa ülkelerinde kanunlar ve yaptırımlar çok ağır, polis bizim polisimiz gibi eli kolu bağlanmış değil, bir yandan çok koruyucu, kollayıcı, ama her hangi birine en ufak bir rahatsızlık vermeye kalktığınızda işiniz bitti, hele üzerine yürüyün silah ya da benzeri bir şeyle gidin, anında çekip öldürüyor. Çünkü kanunen buna hakkı var. Fransa - İzlanda maçının olduğu akşam sahildeki Fan Zone'a giderken kalabalıktan olsa gerek(farkında değilim) yola inmişim, sonra birisi belimden tuttuğu gibi beni kaldırıma çıkardı baktım polis gülümser şekilde parmak salladı sanıyorum ki "yola inmemelisin", dedi. Ama aynı akşam polisin biri, beni tehdit olarak algıladı, burnumun dibine kadar geldi, aramızda yarım metre mesafe yoktu, uzun uzun bakıştık, kendisine neden bilmiyorum tek kelime açıklama yapmak gelmedi içimden, o sebeple biz oradan ayrılana dek polis ve arkadaşları da etrafımızdaydı ve beni izlemeye devam etti. Beni tehdit olarak algılamasına sebep olan hareketleri düşününce onca güvenlik önleminin maçla ilgisi olmadığını ve terör hareketi beklediklerini çok net anladım. Fan Zone lardan içeri girmek de çok zor, İsviçre havaalanında yaşadığımız kadar sıkı bir aramadan geçirilip alınıyorsunuz. Ayakkabı çıkarmak bir yana
İsviçre'de iç çamaşırına dek soyulan insanlar gördük. Yine de biz o akşam çok eğlendik, eve döndüğümüzde konuyu konuşurken "Nice'de terör beklediklerini, yoksa bu denli çok güvenlik olmayacağını" iddia ettim. İnanmadılar. Öyle olsa bile Nice'deki güvenliğin aşılamayacağını söylediler. Durum canlı bomba ise ne yazık ki, engellemek çok zor. Çünkü adam kendini öldürüyor onu kim nasıl durduracak kimden korkacak, canı istediği yerde patlatır kendini. Ve evet devletler daima nerede saldırıya uğrayacaklarını bilir. Yıllar önce İzmit'te peş peşe 3 saldırı yapıldı, istihbaratçı bir arkadaşım vardı. 3 saldırıdan hemen önce her seferinde arayıp, uyardı, parklara sakın gitme, belediye araçlarını kullanma vb, İlki evime çok yakın bir parkta patladı, yoldaydım oraya doğru gidiyordum çünkü evime gitmek için o yoldan geçmeliydim, patlamayı duydum, 2.sinde belediye otobüsüne bomba bağlanmıştı polisler bombayı buldu, 3.sünde deniz taşıtında 2 terörist vardı, deniz taşıtındaki halk tarafından etkisiz hale getirildiler. Ama o zaman canlı bomba olayı yoktu. İnsanların zarar görmeden terörristlerin etkisiz hale getirilmesi daha kolaydı. O zaman hem dünya hem de ülke siyaseti farklıydı. Bugünse bambaşka, terör her yerde. İtalya'ya vardıktan bir kaç gün sonra, seyahat ederken kuzenimle trendeki yemekli vagondan kahve alıyorduk ki, orada çalışan İtalyanlar Türk olduğumuz öğrenince söyledikleri ilk şey "havaalanı patlamasından haberiniz var mı, çok üzüldük" demek oldu. Herkes bu konuyu konuşuyordu, İtalyan kanalları sabahtan akşama kadar durmadan bu haberi verdi. Türkiye'dekinden daha fazla ayrıntı ve görüntü gördük diyebilirim. Bu yılın başlarındaydı, eşime "Brüksel'e uçup oradan yine bir Benelüks turu yapmak istiyorum ama ya Brüksel havaalanını havaya uçururlarsa" dediğimde bana "yok artık Avrupa'da, havaalanında kolay değil o işler" dedi, 1 gün sonra havaalanında patlama oldu (aslında Avrupa'da havaalanına girmek daha basit, Türkiye'deki dış kapıdaki güvenlik taramamsı Avrupa'da yok). İstanbul'da Sultan Ahmet civarında 2 günlük minik bir gezi tatil yaptım, 3 gün sonra aynı yerde patlama oldu, İstanbul'dan ayrıldık 2 gün sonra Atatürk'te patlama oldu, Nice'den döndük 1 hafta sonra patlama oldu, yani diyeceğim o ki, öleceğiniz gün gelmişse ölüm sizi her yerde her şekilde bulur. Terör saldırısında ölmezsiniz de oturduğunuz yerde kalp krizi geçirir ve ölürsünüz. O yüzden hayatınızı korkuyla geçirmeyin, eve kapanmayın, onların istedikleri zaten bu. İnanın zerre korkmuyorum, gelecek yıl daha uzun bir Nice tatili düşünüyorum. Siz de düşünün, başlıkta da yazdığım gibi Korkuyorsunuz Diye Ölüm Sizi Pas Geçmez, vaktiniz gelmişse her yerde bulur. Belki batıl inanç diyeceksiniz ama ben her sabah evden çıkarken Ayetel Kürsi okurum, beni koruduğuna inanırım, korumasa bile o inanç rahat olmamı sağlar. Diğer yandan kötü bir insan olmadım, vicdanım hep rahat, mala, mülke, hayata tapmıyorum, ölmekten neden korkayım ? Ve umuyorum ki tüm bu saldırılar devletlere bir ders olur ve ne koşulda ve kime karşı olursa olsun bir terör örgütünü desteklememeleri onlarla iş birliği yapmamaları gerektiğini anlarlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder