Eskiden insanlar boşandığında ya da birileri birilerinden ayrıldığında onlarla beraber biz de oturup kara kara düşünür, karşımızdaki gibi derin düşünceler dalardık. Fakat artık zaman o kadar değişti ki eşinden ya da sevgilisinden ayrılan öyle bir "oh be kurtuldum" havasındaki o dalıp gitmelerin yerini içli kahkahalar aldı. Günüm henüz dün boşanan bir arkadaşımla kahkaha atarak başladı, işin ilginç yanı nişanlısı tarafından terk edilen başka bir arkadaşımın kahkaha dolu sohbeti ile kapandı. Tabi bu kahkahalar işin görünen yanı, herkes eve çekildiğinde ve insan kendi ile baş başa kaldığında derin bir sessizlik, acı, pişmanlık, keşkelerle dolu saatler başlıyor. Ki zaten arkadaşlarıma da hep söylerim o acıdan kaçmamak lazım, yaşamak lazım ki, ileride farklı psikolojik sorunlara yol açmasın. Bu yazı nereden çıktı,,, aslında uzun süredir var olan bir dolmuşluk hali, bir de yaz dedi "kızlar" öyle erkeklerin hep poflandığı "yahu bu kadınlar ne ister" söylemine cevap olsun. Sizi mi kıracağım!
Kafamın bir tarafında Emile Durkheim'ın "İntihar" adlı eseri, diğer yanında sorunları bitmeyen kadınlar, 10 aydır evli olup mutsuzluktan ölen mi( o da gerçi bugün yarın boşanıyor), 2 çocuğu olup da boşanan mı, nişanlı olup da terk edilen mi... bu örnekleri çoğaltmak oldukça mümkün, çünkü nereye dönsek farklı isimler ama aynı sorunları görüyoruz. Sanırım 30'lu yaşların olayı bu, 20'li yaşlar düğünlerle geçiyor 30'lar boşanma...Asıl soru şu, topluma ne oldu, ya da toplumda ne değişti? Erkeklerin cevabını duyar gibiyim "kadınlar çalışma hayatına atıldı" evet, hepinizi tüm kadınlar adına alkışlıyorum, bu kadar basit ve beyinsiz olduğunuz için. Ama tabi aslında şöyle bir gerçeği de barındırıyor cevabınız, "kadın milleti çalışmaya başladı, bu yüzden artık bizi çekmiyor, halbuki eskiden hakaret ettiğimizde, dövdüğümüzde ya da ona bir hizmetçi olması dışında hiç muamelesi yaptığımızda hiç bir yere gitmez bizi çekerdi" Evet artık kadınlar, tüm bu hakaretlere katlanmak istemiyor, bir hiç muamelesi görmek istemiyor, ya da özetle "mutlu olmak istiyor" ve siz tüm bunların kabahatini kendinizde değil, kadınların iş hayatına atılmasında görüyorsunuz öyle mi? Aslında bir yanı ile evet, çalışan kadının terk edebilme gücü oluyor, çalışmayansa ne yazık ki evde oturmak zorunda kalıyor, ama hala farkında olmadığınız nokta şu: kadın çalıştığı için gidiyor değil, mutsuz olduğu için gidiyor, iş sadece süreci hızlandırıyor, ayakta kalışını sağlamlaştırıyor. Ve ona gidebilme imkanı sağlıyor.
Lisanstayken, çok yakın iki kız arkadaşım (biri yaklaşık 10 yıldır aynı kişi ile birlikteydi, diğeri yıllardır evliydi) ciddi biçimde feministti. Ve benim neden öyle olmadığımı sorguluyorlardı, o zaman onları anlayamıyordum, Evlendikten sonra ilk iş onlardan birini arayıp "evet ben de artık feministim" dediğimde arkadaşım "aramıza hoş geldin o zaman" demişti. Sanıyorum ki kadın milletini ilk kez o zaman anlamaya başladım. Evlilik meğer, erkek arkadaşınla kafede oturup tarih sayfalarını tartışmaktan ibaret değilmiş. Meğer bir de ortada "kadın" ve "erkek" diye ayrılmış iki farklı yaratık varmış. Sadece o mu, durmaksızın ilgi isteyen, ilgi göstermediğinizde büyük bir kaosa dönen "ev" isimli bir canavar varmış. Ve siz eğer bir kadınsanız okuyorsanız da çalışıyorsanız da hatta kocanızdan daha fazla yoğunsanız da (fark etmiyor) artık evi de çekip çevirmek zorundasınız, kocanıza da çocuğunuzmuş gibi bakmak zorundasınız, işinizi gücünüzü hatta ödevinizi yapmak zorundasınız ha bir de tabi öyle ya "kendiniz" diye bir unsur var ona da baksanız fena olmaz hani. Dönem öyle bir dönem haline geldi ki, eğer kadınsanız "süper kadınlar" olmak zorundasınız. süper aşçı, süper hizmetçi, süper anne, muhteşem derecede bakımlı süper bir eş ...böyle gidiyor da gidiyor. Ve erkek milleti hata affetmiyor bunların hepsi olmak zorundasınız. Şimdi burada 2 sorun ortaya çıkıyor.
1- Böyle olan kadınlar tanıyorum, ama yine mutsuz. Bir nebze mutlu olması için ya bavulu alıp ara ara yola düşüyor, ya da başına bir kaza geliyor da eşi etrafında dolanmaya başlıyor. E bir gıdım mutluluk için her seferinde bavulu mu toplamalı, ya da her seferinde başa bir kaza gelip de ölümün kıyısından mı dönülmeli? Demek burada sorun kadında değil.
2-Süper kadın isteyen beyler, pardon da, siz dünyadaki son 100 erkek falan mısınız, ya da siz süper erkeklersiniz de yanınızdakini eleştirmek konusunda kendinizi dehşet bir hakka mı sahip görüyorsunuz? Evet öyle görüyorsunuz, ve bunun suçu ne yazık ki sizi öyleymiş gibi yetiştiren ebeveynlerinizde ve toplumda yatıyor (Durkheim kesinlikle okunmalı bu konuda).
Ama ne yazık ki size iki kötü haberim var:
1- Kadınlar da toplum da artık değişiyor, çünkü artık kadınlar küçümsenemeyecek bir güç.
2- Hiçbiriniz vazgeçilmez değilsiniz. Evet kesinlikle değilsiniz.
Kadınlar artık boşandıktan sonra, vebalıymış gibi kendini toplumdan soyutlamıyor, ya da kafalarını öne eğmiyor aksine, artık neyle mutlu olmayacağını eskiye oranla çok daha iyi biliyor, ve bir erkek için artık kendi mutluluğunu feda etmeyeceğinden çok daha emin oluyor. Şimdi böyle olunca ne kadar da sinir bozucu görünüyor değil mi, ne kadar bencil, ne kadar da kendini düşünen insan tipi, halbuki siz öyle mi istemiştiniz, en sevdiğiniz yemekleriniz pişecek çamaşırlarınız ütülenecek, çocuklarınızı doğrulcak sonra o çocuklara bakılcak, siz kendi hayatınızın içinde yuvarlanıp eğlenirken karınız hasta çocuklarınızın başında da duracak, evin akan damıyla da uğraşacak, işe gidip sırtınızdaki maddi yükü de hafifletecek, size sürekli süslenip de püslenecek...Ve siz ona karşılığında beklediği tek bir teşekkürü, ufak bir anlayışı, minnettarlığı ya da bir miktar ilgi ve sevgiyi çok göreceksiniz.
Kadınlar ne ister biliyor musunuz? Bir miktar ilgi, bir miktar değer görmek...Akıllı bir adam bir kadını nasıl mutlu edeceğini çok iyi bilir, aptal bir adam da bir kadını kaybetmeyi...Silkelenin artık hayat bir oyun değil, sana şunu pişirdim hayatım diyen bir kadına gülümseyen bir yüzle "ellerine sağlık, harika olmuş" dediğiniz için, ya da bugün evi temizledim, gömleklerini ütüledim diyen bir kadına yine her yer mis gibi olmuş, iyi ki varsın (örnekler çoğaltılabilir) dediğiniz için hiç bir şey kaybetmezsiniz, aksine kazanırsınız. (Bu konuda şu linki de çok beğendim http://www.ailehaber.com/kadinlar-ne-ister-erkekler-ne-anlar-7517h.htm) Çünkü kadınlar sizden fiziksel bir yardım istemiyor, ama bu zaten senin görevin diyen adamı da istemiyor, onlar zaten tüm zorluğuna rağmen süper kadınlar olmaya razı, istedikleri tek şey, biraz anlayış ve iki tatlı kelam etmeniz...Siz hem ne bunları yapın, hem de üzerine bağırın çağırın, kovun, hırpalayın sonra kaçtığı için gittiği için suçlu olan, boşanan, toplumun huzurunu dengelerini bozan yine"kadın" olsun.
Dün boşanan arkadaşımı artık eski olan eşi yemeğe çıkarmaya çalışıyor olmuyor elinde yiyecek bir şeylerle kapısında beliriyor, nişanlısı tarafından önce terk edilip sonra barışma çağrısına olumlu yanıt vermeyen arkadaşım nişanlısının takibatından kurtulmak için çeşitli yollara başvuruyor. Boşanan başka bir arkadaşım eski eşi ile oturmuş okey oynuyor, adamın derdi kızı yeniden tavlamak tabi, ablamla eniştem boşanmaya gittiğinde isim benzerliğinden eniştemi daha mahkemeye çıkamadan nezarete aldıklarında eniştem gitme diye yalvarınca kıyamayıp ablam da nezarete girip sabaha kadar onunla oturuyor bunu öğrenen hakim cidden ayrılacak mısınız diye epey bir şok geçirmiş tabi, annem bir gün eve gelip yıllar önce boşanmış olduğu kocasını kast ederek "baban reçel tarifi verdi, bir de onu deneyim bakayım" diyor ve inanın buna benzer tonla örnek... biz konuşurken artık epey kahkahalarla anlatıyoruz da yani beyler bence asıl soru kadınlar ne isterden ziyade bu erkeklerin derdi ne olmalı? Yani neden kadınları önce hırpalayıp kovuyor, sonra da gitmesine içerliyorsunuz? Yani gerçekten biri de çıkıp bunu yazsa biz de mantıksız olarak gördüğümüz olayın içinde bir mantık var mı görsek mesela, ne güzel olurdu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder