11 Şubat 2014 Salı

Ölümden Ne Korkarsın, Korkma Ebedi Varsın...Her Dem Yeni Doğarız, Bizden Kim Usanası


Şuna şiddetle inanırım ki, her kitabın bir vakti zamanı vardır. Ne zaman okunması gerektiğini kişi değil daha çok kitap belirler. Bununla ilgili çok ilginç deneyimler yaşamıştım. Defalarca elime alıp bir türlü okuyamadığım kitabı aylar ya da yıllar sonra gecenin 2si ya da 3ünde uyanıp, sanki o gün o saate kurulmuşum gibi kitaplığa giderek, elime aldığım sonra elimden bırakamadan okuyup, "meğer ne sürükleyici, ne güzel kitapmış" dediğim ve hatta ertesi gün kitapta yazan maceranın geçtiği şehri-ülkeyi görmek için hemen internet başından rezervasyon yaptırıp sırt çantamı alıp gittiğim çok olmuştur. Ve her zaman da güzel anılarla dönmüşümdür. İşte şimdi tam da ona benzer bir an yaşıyorum. Bir makale için kitap araması yaparken, kitaplığımda duran Ahmet Hamdi Tanpınar'ın "Beş Şehri" çarpttı gözüme, acaba aradığım şehirler aradığım zaman dilimi var mıdır diye bakınırken, kendimi nasıl olup da daha evvel bu kitabı beğenmediğimi sorgularken buldum. En  başta da belirttiğim gibi her kitabın vakti vardır, demek "Beş Şehir"in vakti de tam şu an şu dakikaymış, gerçi makaleme yarayacak bir bilgi çıkmadı, ama ben okurken keyif aldım, o sebeple ufak bir parça paylaşmak istedim,  bakın Ahmet Hamdi, Beş Şehrinden birini "Konya"yı   nasıl anlatmış : 

"Konya , bozkırın tam çocuğudur. Onun gibi kendini gizleyen esrarlı bir güzelliği vardır. Bozkır kendine bir serap çeşnisi vermekten hoşlanır. Konya'ya hangi yoldan girerseniz girin sizi bu serap vehmi karşılar. Çok ârızalı bir arazinin arasından ufka daima bir ışık oyunu, bir rüya gibi takılır. Serin gölgeleri ve çeşmeleri susuzluğumuza uzaktan gülen bu rüya, yolun her dirseğinden siline kaybola büyür, genişler ve sonunda kendinizi Selçuk sultanlarının şehrinde bulursunuz. Dışarıdan bu kadar gizlenen Konya, içinden de böyle kıskançtır. Sağlam ruhlu kendi başına yaşamaktan hoşlanan, dışarıdan gösterişsiz, içten zengin Orta Anadolu insanına benzer. Onu yakalayabilmek için saat ve mevsimlerine iyice karışmanız lazımdır. Ancak o zaman çeşmelerinden akan Çarbağ sularının teganni ettiği sırrı, zengin işlenmiş kapıların ardında sırmalı çarşafı içinde çömelmiş eski zaman kadınlarını andıran Selçuk abidelerinin büyüklük rüyasını, türkü ve oyun havalarının hüznünü ve bu oyunların ten yorgunluğunu duyabilirsiniz. Konya insanı ya bir sıtma gibi yakalar, kendi alemine taşır, yahut da ona sonuna kadar yabancı kalırsınız. Meram bağlarının tadını alabilmek için ona yerli hayatın içinden gitmek lazımdır. Konya tıpkı Mevlevilik gibi bir nevi initiation ister...Pek az şehirde Anadolu'yu bu kadar yakından, mesamelere işleyen gizli ve değiştirici bir şua gibi duymak mümkündür. Çünkü Konya ne destandır, ne de ledünni sırların memleketidir...

bazen dile gelir Yunus gibi der:

"ölümden ne korkarsın 
Korkma ebedi varsın
...
Her dem yeni doğarız
Bizden kim usanası"

Bazen de Mevlana gibi dile gelir, söyler:

"sevdiğimi demez isem
Sevmek derdi beni boğar
...
Seni deli eden şey
Yine sendedir sende"

Divanına bakılırsa Yunus, Mevlana ile buluşmuş, meclisine ve semâına girmiş. Hatta bir rivayete göre Mevlana, Sakaryalı dervişe Mesnevisini okumuş, o da hürmetle dinlemiş, fakat kitap bitince "Hazret, güzel, çok güzel söylemişsin ama, sözü biraz uzatmışsın ! Ben olsam:

"Ete kemiğe büründüm
Yunus diye göründüm.
der,keserdim" demiş

(Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir, s.90-117)  

Bir insan bir şehri bu şekilde sayfalarca nasıl anlatabilir... nasıl keyifli nasıl güzel, insanın ruhunu besliyor resmen, bir yanı ile coğrafya bir yanı ile tarih diğer bir yanı edebiyat ve dahası yazıya ekleyemediğim nice güzel şiir...bir de ben mi yanılıyorum yoksa anlatım Braudel'in Akdeniz Dünyası ile tıpatıp aynı mı ? Beş Şehir 1946'da, Braudel'in Akdeniz Dünya'sı ise 1949'da yayınlanmış, insan merak ediyor şimdi acaba o dönem böyle bir anlatım şekli mi vardı yoksa sadece tesadüf mü, diye, ama bildiğim kadarı ile Braudel o kitabı yayınladığında kitabın dilinden dolayı akademi dünyası önce büyük bir şok geçirmiş, sonra da Braudel'e derin bir saygı beslemişti. Şu an benim  Ahmet Hamdi'ye beslediğim gibi...Bilgilenmek için değil sırf keyiflenmek için önce Ahmed Hamdi'nin "Beş Şehri"ni sonra da Braudel'in "Akdeniz Dünyası"nı okuyun derim.  

2 yorum:

  1. Yunus Emre bir Sakarya'lı olmamıştı o da oldu. ne denli engin yürekli insanlar çıkarmış ki bu millet içinden paylaşılası değil ve nedenli şehirler kurmuş ki yüzyıllara meydan okuyan kaldırımlarına basılası değil.

    YanıtlaSil
  2. İlginçtir ki bu şehirler Osmanlı'ya dek değerliler, Osmanlı zamanı değil, Azmi Hoca demişti ya "herkes kalıcı olmak istediği yeri imar eder" diye, Osmanlı Balkanları, Selçuklu Anadolu'yu ne ilginç değil mi? Ve evet bu topraklarda çok değerli isimler var olmuş, o bakımdan şanslıyız, Tüm o kültürlerle harmanlandık biz

    YanıtlaSil