Günlerden pazar, hava puslu mevsim kışa dönmüşse, seyahat de edemiyorsak yapılacak en güzel şey daima yazdığım gibi kitap, koltuk, çay üçlüsüdür. Bayram haftası İzmir'de Konak Pier'de Remzi Kitabevi'ni gezerken güzel bir cd görmüş, ancak sonra kitaplara dalıp hangilerini alsam diye bakınırken o cd'yi unutup çıkmıştım. İki gün önce de D&R'a gidip aynı cd'yi ararken Harun Kolçak'ın "Çeyrek Asır" isimli albümünü gördüm. Cd'yi elime alıp incelerken bir kaç dakika içinde pek çok duygu halini yaşadım. Önce çocukluğuma gidip hem hüzünlendim hem gülümsedim, ardından daha yakın geçmişe gidip Harun Kolçak'ın hastane odasında ölümünün beklendiğini anımsadım ardından bu kadar kısa sürede iyileştiğini görüp şaşırdım, üstelik dostları tarafından böyle bir albümle de onurlandırıldığını öğrenince mutlu olup sevindim.
Demek insan nefes alıyorsa daima umut var! O gün almadım cd'yi ama eve geldikten sonra hayatımda bir taş eksikmiş gibi hissettim, üstelik de minik de olsa onun yaşamına benim de bir katkım olsun istedim ve bugün gidip aldım cd'yi. Şimdi bir yandan onu dinliyorum bir yandan yazıyorum. Üstelik de en sevdiğim parçalarından biri çalıyor https://www.youtube.com/watch?v=AEK5zIQ8veQ sanırım burcumun bana en uyan özelliklerinden biri bu, geçmişime çok bağlı olmam. Yeni şarkıcıların çoğunu tanımıyorum, ama eskilerin tamamı sanki hayatımızın bir parçasıymış gibi hissediyorum. Bunu en çok da onlar yitip gittiğinde anlıyorum. Bir de eskiler bence çok farklıydı, bize örnek olabilecek öğretici, her şeyi usulüne göre yapan insanlardı.
Vakit buldukça müzik dinlemeye özen gösteriyorum, ama teze çalıştığımdan genelde enstrümantal dinliyorum. Fırsat buldukça konserlere de gidiyorum(uz). Atmosferi olağanüstü olduğundan yılda en az 1 kez Harbiye'ye gitmeye özen gösteriyoruz. Bu yıl darbe teşebbüsü yüzünden Harbiye'ye ancak yıl sonunda (Ziynet Sali konserine) gidebildik. Temmuz'daki Pink Martini konserimizi iptal etmek zorunda kaldık ki, kendilerini izlemek en büyük hayallerimden biriydi, Türkiye'ye geleceğini duyunca sevinçten evin içinde dört dönmüştüm. Üstelik Sayın Saffet Emre Tonguç yanılmıyorsam İtalya'da verdikleri konserden Türkçe söyledikleri bir parçayı paylaşınca konser için daha bir heveslenmiştim ama kısmet değilmiş. Ama biliyorum ki bir kez gelmişlerse yine gelirler, ve umut ediyorum ki bir gün bu ülke Marc Anthony'i de ağırlayacak ya da kalkıp onu dinlemek için Amerika ya da Avrupa'ya biz gideceğiz. Çılgınlık mı bence hiç değil, hayat çalışıp, yemek yiyip uyumaktan ibaret değil bence!
İki yıldır dikkatimi çeken bir durum var, ülkenin içinde bulunduğu siyasi durum, şarkıcıları da yoğun biçimde sarmalamış durumda. Eskiler bu durumu daha usulünce dile getirir ya da gösterirken, yeni nesil çok korkusuz ama bir o kadar da ayrıştırıcı ve nahoş biçimde dile getiriyor. Geçen yıl Sezen Aksu'nun Sanatta 50. Yıl kutlamaları kapsamında Harbiye'ye gitmiştik. Arka planda müthiş bir platform yapmış oradan geçmişten günümüze hem sanat camiasına hem de ülkenin siyasi gündemine dair görüntüler akıyordu. Ara verildiği zaman bazı seyirciler, görüntülere tepki gösterip "AKP ile yollar ayrıldı tabi şimdi böyle oldu" şeklinde söylemlerde bulunmuştu. O zaman durumu çok fark edememiştim, çünkü Sezen anımsadığım kadarıyla hiç bir siyasi söylemde bulunmamıştı, ama ardından 30 Ağustos'taki konserine yeşil, beyaz, kırmızı, sarı elbisesi ile çıkınca üstelik halkın tepkisiyle bir açıklama da yapınca işin rengi değişti. Babasının Gülen cemaatinden olduğunu evet biliyoruz ama O bizim "Minik Serçe"miz, beste makinamızdı. İster istemez üzülüyor insan, üstelik Tarkan'ın bu seneki çıkış parçası "Cuppa"nın sözleri de Sezen Aksu'ya ait, darbe girişimi öncesi piyasaya sürüldü, şarkının sözleri girişimin daha yapılmadan Sezen'in haberi olduğunu gösteriyor gibi kafama takılansa Tarkan'ın bunu bilerek mi yoksa bilmeden mi okuduğu kısmı oldu.
Bu yıl Ziynet Sali, Harbiye'deki açılışını Mevlevi sema gösterisi eşliğinde "ne olursan ol gel" konseptinde bütünleştirici bir şarkı eşliğinde yaptı. Aynı konserde Derya Köroğlu da vardı. Onun gelişi aslında yalnız benim değil milletçe hepimizin geçmişimize ne denli bağlı olduğumuzu görmemi sağladı, o kadar ki O sahnedeyken Harbiye yıkılıyor sandım, eşim bile öyle bir havaya girdi ki (her yıl nazlanarak gelen eşim) "bize hemen bir Yeni Türkü konseri bul gidelim" dedi. Derya Köroğlu 2 parça söyleyip gitmek üzereyken hem seyirci hem Ziynet Sali bırakmayınca bir parça daha söyledi parça bitmişti ki "hadi bu da benden olsun bu sefer de ben gitmiyorum" dedi ve "Yıllardan Sonra" yı https://www.youtube.com/watch?v=v9OhV7MXlgk söyledi. Sonra koşar adım gitti. Çok sevdiğim bir parçasıdır, ama o an acaba bilinçli bir seçim miydi diye düşünmeden edemedim. Çünkü çoğu insan bilmez ama Derya Köroğlu bu şarkıyı Deniz Gezmiş için yapmıştır, sözlere bakarsanız ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. Ben Deniz Gezmiş kısmından değil ama müziğinden çok hoşlandığımdan hala sık sık dinlerim.
Ziynet Sali'den 2 gün önce SAÜ'de, son zamanlarda meşhur olan bir şarkıcının konseri vardı, (ismini yazıp yazmamak konusunda kararsız kaldım)ben de hazır dibimize kadar gelmiş diyerek gittim. Özellikle Türk sanat müziği ya da eski pop klasiklerini cover yapmasıyla meşhur bir isim, güzel bir ses. Fakat konserdeki herkesle beraber resmen şok geçirdik. Hep bir ağızdan "Öyle dudak büküp de hor gözle bakma, Bırak küçük dağlar yerinde dursun, Çoktan unuturdum ben seni çoktan, Ah bu şarkıların gözü kör olsun" diye güzel güzel şarkı söylerken Öyle söylemlerde bulunmaya başladı ki tedirgin olmadım dersem yalan olur, üstelik SAÜ konserlerine eşim gelmez, ben daima yalnız giderim, çocuklar şarkıcıya saldırmasın diye çok dua ettim. Allah'tan kimse bir şey söylemedi, tepkili olmalarına karşın beklemediğim şekilde kibar davrandılar. Sahnedeki bir kadın değil de erkek olsaydı aynı şekilde davranırlar mıydı bilmiyorum. Şarkının ardından "Biz 3 bahar önce sokaklardaydık siz neredeydiniz" diye başladığı sözüne, "kandırılanlar var kandırılmayanlar var" diye devam edip, "işte o günleri anlatan bir parça yazdık hadi hep beraber" diyerek parçanın içinde o zamanın başbakanına ve yanındakilere alenen "onlar hep böyle puşttu" şeklinde küfür etmek, oldukça nahoştu. Oradan çıktığımda bir kez daha aynı şeyi söylemeden edemedim, "kimse bu ülkede özgürlük yok demesin !" Evet ne müzik, ne sanat asla susmasın hep var olsun ama muhalefet ediyorsak da, hoşlanmıyorsak da bunu usulünce, ve terbiyeli şekilde yapalım. Eminim ki o konser salonundakilerin yarısı bir daha o kadının konserine gitmez. Üstelik onunla aynı paydada buluşmadığından da değil, muhalefet tarzını beğenmediğinden. Çünkü sizin bu biçimde adlandırdığınız kişinin bir ailesi bulunmaktadır, üstelik bu halkın neredeyse yarısının oyunu da almıştır. Yaklaşık 15 yıldır bu ülkenin başında kalabilme başarısını sağlamış bir ismi, sever ya da sevmezsiniz ama asla onu küçük görüp, hakaret edemezsiniz. Üstelik bu tür bir tavır birleştirici değil, ayrıştırıcıdır. Ve bence toplumun öncülük eden isimleri ayrıştırıcı değil, birleştirici olmalıdır.
Not: Hiç bir vakit kısa yazamıyorum, hep uzun oluyor, anlatacak ne çok şeyim var ben de şaşıyorum kendime. Bu arada Ziynet Sali konseri muhteşemdi, geçen yıl şehit haberleri dolayısıyla iptal etmiştik, bu yıl kısmet oldu, bundan sonra da daima peşindeyiz. Özellikle 70lerin Gazino parçaları ve Orhan Gencebay parçalarıyla büyüledi bizi, şiddetle tavsiye edilir, ayrıca insan ister istemez şunu da düşünüyor, Orhan Gencebay bir konser verse de ölmeden onu da bir izlesek, Olmaz mı, ne güzel olur değil mi ???
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder