27 Ekim 2015 Salı

Ölüm Vardı Ben Yaşamayı Seçtim


Yüzüne bakmak hayatın ve olduğu gibi sevmek ve sonra ondan vazgeçmek. Leonard, aramızda hep yıllar var, hep yıllar, hep aşk, hep saatler
              
                Virginia Woolf 

Yayınladığım son yazıya baktığımda zamanın ne denli değişmiş olduğunu görmek şaşırtıcı geldi. Son yazıda can sıkıntısından ne yapacağımı bilememekten bahsederken şimdi yoğunluktan neyi ne zaman yapacağımı bilemez oldum. Tüm bu koşturmacanın ya da durağanlığın içinde değişmeyen tek şey ise zamanın kendisi. O her saniye hem bedenimizde hem yüreğimizde bıraktığı izlerle akmaya devam ediyor. Her gün bir gün daha yaşlanırken, benden yarattığı insanı görmek beni dehşete düşürüyor. Daha sessiz, daha dirayetli, daha kararlı ama bazen her şeye boş vermiş...sevdiklerine karşı daha sabırlı ama diğerlerine daha tahammülsüz...Ama giderek artan sessizliğimin aksine kafamdaki sesler susmayacak gibi geliyor bazen, sussa daha huzurlu mu olur, bilmiyorum. Ne zaman büyük bir üzüntü, öfke ya da kırgınlık duysam arkama bakmadan gitmiş ve susmayı tercih etmişimdir hep. Sanki uzaklaşırsam her şey düzelecekmiş gibi...Sanki kafamdaki sesler benimle gelmeyecek, sanki kalbimi söküp bir kenarda bırakabilecekmişim gibi...Tamir olmayacağımı bilmeme rağmen gittim aslında, çünkü hayattan kaçarak huzur bulunmayacağının farkındaydım, ama bir umut vardır hep tamir olmaya, yaşamaya dair bir umut. Ve Virginia Woolf'un da dediği gibi ölüm vardır hep bense hep yaşamayı seçtim! 


Woolf demişken aslında tüm bu yazının nedeni Virginia Woolf'un "Yıllar"ı...Sarah Jio'nun bir eserini okurken Virginia Woolf'un "Yıllar"ını not almıştım. Kitabı ararken, bu kitaptan yola çıkılarak çekilen "Hours" filmini görmüş, üç büyük oyuncuyu görünce de seyretmem gerektiğine dair kendime telkinde bulunmuştum. Bugün tezden bunaldığım bir vakit ara verip filmi izledim. 3 efsane oyuncu başrolde : Merly Streep, Juliane Moore ve Nicole Kidman, Nicole Kidman, kafasından seslerin eksik olmadığı ve sonunda kendini cebine taş doldurup nehre bırakan, eşine  Leonard, aramızda hep yıllar var, hep yıllar, hep aşk, hep saatler notunu bırakan Virginia Wollf rolünde, 3 kadın 3 farklı zaman dilimi ve birbirinden bağımsız gibi görünen ama birbirine bağlanan 3 farklı hikaye...Eminim ki izleyenlerin çoğu çok sıkılmıştır, ama ben çok beğendim. Öncelikle Nicole Kidman'ı tanımanız mümkün değil, Merly Streep hakkında söz söylemeye gerek yok, kendisi zaten ödüller kraliçesi ancak hem Kidman hem de Juliane Moore'un oyunculuğu müthiş. Tüm bu bunalım ve delillikle geçen filmin içinde beni en etkileyen sahne ise Juliane Moore'un oynadığı hikayeden bir kısımdı. Moore kocasının doğum günü için bir pasta hazırlar, oğlu ve karnındaki bebeği ile masada otururken kocası, masadaki oğluna ne kadar mutlu bir adam olduğunu, karısını ne denli çok sevdiğini, nasıl da hep bu hayatı hayal ettiğini anlatır. Mutlu bir aile tablosudur. Beni dehşete düşüren nokta ise, küçük oğlan ve adamın bilmediği gerçektir. Ne mi? Kadın sabah oğlu ile pastayı yapmış, sonra çantasını 4 kutu ilaç ile doldurmuş. Daha sonra oğlunu alıp araba ile bir komşuya bırakmış, bir otele gidip oda kiralamış ve elinde Virgina Woolf'un eseri ve ilaçlarla yatağa uzanmıştır, kitap bittikten sonra ilaçları yutup hayatına son verecektir. Ama son anda yapamayıp yataktan fırlayıp oğlunu bıraktığı yerden alıp eve dönmüştür. İşte dehşete düşüren nokta tam da bu. Yani kadın kendini öldürecek kadar o eve o hayata ait olmadığını düşünürken kocası ne denli mutlu bir hayatı olduğunu söylemektedir. Ve bu sahne etrafınızı dinlediğinizde, maskeler indiğinde ne kadar da tanıdık gelir!

Filmde yoğun bir mutsuzluk, yalnızlık ve intihar olgusu var. Sizi müthiş derecede içine çekiyor. Fondaki müziğin de etkisi var gibi. Richard'ın camdan atlamaya hazırlandığı sahnede kendimi tutamadım, bir yandan ağlarken diğer yandan "şimdi şurada ölsem ne kaybederim ki" diye düşündüm. Tüm umutlarım bitmiş, müthiş bir yalnızlık ve mutsuzluk denizinde gibiydim. Woolf'un tüm kederi diğerleri ile beni de sarmıştı. Sanki o an, zaman durmuştu ve sonra neden ölmeli diye düşünmüştüm, evet neden öyle ya neden ölmeliydi? Cevabı ise yine Woolf vermişti :kalanların hayatına daha çok değer vermemiz için...Ne ilginç kalışlarımız  da gidişlerimiz de hep bundandı. Başkalarının hayatına değer katmak onları mutlu etmek için...Yani ölüm vardı aslında ama ben bir kez daha yaşamayı seçmiştim!   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder