14 Eylül 2015 Pazartesi

Elektrik Kesilince

Tam kitap okumaya hazırlanırken elektrik kesilince şaşkın bir şekilde öylece kaldım. Ben de hazır şarjı varken ve ışık saçan tek eşya olduğundan bilgisayarıma sarılıp bari bir şeyler yazayım diye düşünüp aldım sazı elime :) ne yazacağıma dair bir fikrim yok ama bakalım buna da müdahale gelecek mi? En son biraz depresif bir ruh hali ile bir yazı kaleme almıştım, yazdıktan 1 saat sonra ilk mesajı aldım, ardından 2 gün boyunca "ne depresyonu, neyin depresyonu" diyen telefonlar gelince "tamam tamam geçti" deyip, yazıyı kaldırdım. Benim depresyona girmeye hakkım yok :o şaka bir yana mutlu oluyorum aslında, çünkü o kadar hızlı geri dönüş alabiliyor olmam, bloğumun sık sık kontrol edildiğini gösterir. 

Teze başladığımdan beri (iş yükü anlamında) hayatım garip şekilde hafiflemiş durumda. Tezle ilgili malzemeleri mesai saatleri içine hapsedip geri kalanında kendimi zorlamamayı planlamıştım ama zaman içinde bir şeyler hızlanmaya başlayınca boş vakitlerim çoğalmaya başladı. Bu bir yanı ile iyi aslında. Spor her daim yaptığım bir şey olmakla beraber eve ya da kendime çok daha fazla vakit ayırabiliyorum. Hatta artık 2 haftada bir bilgisayardan bir yemek ya da gezi programı da izleyebiliyorum. Hatta istersem her akşam da izleyebilirim ama programa karar vermek karşısına geçip saatlerce bakacağımı bilmek fikri zor geliyor o yüzden çok zorlamıyorum. Onun yerine kitap okumak daha kolay geliyor. Ayrıca yemek programı demek, yemek yapma arzusu demek, bu aynı zamanda eşimin müdahalesi ve hevesimin kursağımda kalması demek, o sebeple o arzuyu hafta sonlarına saklıyorum. Gerçi o da haklı, saat ayarım yok. Bunları niye yazıyorum? "Tüm bunlara nasıl vakit buluyorsun" sorusuna cevap vermek için. Sürekli aynı soruyu duyuyorum ama soru bana garip geliyor, çünkü bence çoğu kadın benim gibi, ama erkekler eşlerinin neler yaptığının farkında olmadığı ancak ben blogda pek çok şeyden bahsettiğim için benim çok fazla şey yaptığımı sanıyor. Belki bir iki ufak fark olarak, tvnin olmaması, erken kalkıp disiplin içinde işleri yapmak, gezmek yerine evde olmayı tercih etmek bir etken olabilir ve tabi çocuğun olmaması da büyük etken ama olunca onu da spora götüreceğim, sağlıklı besleyeceğim hiç kurtuluşu yok :)


Hafifleme duygusu ciddi bir boşluk yaratınca kendimi daha sık (hafta sonları) İzmit'te bulmaya başladım. Yeğenimin pasaklı tavşanı artık gözüme oldukça eğlenceli ve sevimli gelmeye başladı. Nitekim instagramdan takip edenler bizi yerlerde nasıl sürüklediğini, minnacık tavşanın bizi nasıl maymuna çevirdiğini de görmüştür :) Acaba ben de eve evcil bir hayvan alsam mı diye ciddi ciddi düşünürken (o evi batırdıkça ben temizlerdim zaman geçerdi :) tabiki de o malum cümleyle karşılaştım, " tavşan alacağına bebek yap en azından bezine işer" kahkaha atmakla beraber ilk önce "yok artık biraz malzememi yarılasaydım" derken sonra düşününce aslında o kadar da zor görünmedi. Zaten 9 ayı karnında geçiyor ayrıca mesai saatleri içinde bebeği bakıcıya bıraksan, akşam yemeği sonrası nasılsa yapacak bir şey yok, tam böyle düşünürken kafama soru işaretleri yığılıyor acaba kime benzer, babasına mı bana mı? Gözleri kahve mi olur mavi mi? Kitaplara düşkün olup sözelci bir beyin mi olur, yoksa babası gibi sayısalcı mı? Şu günlerde en çok gündemde olan konu çocukları okutup okutmama meselesi, aklıma bir an o da geliyor. Acaba okutur muyum okutmaz mıyım ? Ona kafamda meslek bile buldum ama o sever mi sevmez mi? Ben insanların üniversite okuması taraftarı değilim, kendim de meslek sahibi olmak için başlamamıştım ama kader işte, herhalde sonunda bu alanda bir meslek sahibi olacağım, çocuğu da (eğer sever ve isterse tabi) saçma sapan bir eğitime mahkum etmektense her iki elini iyi kullanmasını sağlayıp dünya çapında bir tenisçi olarak yetiştirmek... Hem spor yapıp sağlıklı bir birey olarak yetişir, hem de iyi para kazanır. Olmaz demeyin benim ailem 2 tane milli oyuncu çıkarmış bir aile. Üstelik bu işler sadece yetenek, azim ve disipline bakar. Eğer istemezse daha farklı seçeneklerim de var tabi. İnsanın aklına çocuk fikri yerleşince otomatik olarak gelecek planları da düşüyormuş demek ki. Tüm vaktimi çocuğa meslek arayarak geçirmiyorum tabi, bu arada izlediğim bir kaç film de oldu. Çocuk olunca uzun süre mümkün olmaz diye görmek isteyip de göremediğim ya da görüp de yeniden gitmek istediğim yerleri kapsayan bir seyahat planı içine girdim. Paris'ten başlayıp (yılda en az 1 kez Fransa'ya giriş yapmazsak bizi bir daha AB'ye almayacaklarmış :)Norveç'e kadar sürecek seyahatin bir kısmı Kopenhag'da geçeceği için, orayla ilgili araştırma yaparken "Copenagen" isimli bir film olduğunu gördüm. Ben Kopenhag'ı görmek adına izlemiştim ama iyi ki izlemişim dediğim bir film oldu, öncelikle filmin müziği çok güzel, sonra konu da hoş, atmosfer de güzel kesinlikle izlemenizi tavsiye ederim ancak izleyecekseniz kesinlikle tek başınıza izliyorsunuz ! Çünkü çok fazla küfürlü ve küfürler çok feci. Ama özellikle Efy'den çok hoşlandım :) 


Ayrıca yine bu seyahatin planlamasını yaparken "Barry White" keşfettiğim bir isim oldu.  https://www.youtube.com/watch?v=Fcd3XuQwDQQ dinleyin bakın tarzı size kimi anımsatacak. Hikayesi de şöyle Ayhan Sicimoğlu'nu izliyorum aslında Sicimoğlu'nun kuzey bölge seyahatlerine bakacakken Antibes seyahatini görünce anılarım depreşiyor, onu izlemeye karar veriyorum. Ayhan Sicimoğlu Antibes'i dolaşırken eski plakların satıldığı bir dükkanın önünde duruyor, eski plaklara bakıyor o anda eline Barry White'ın plakı geliyor ve gülümseyip anlatmaya başlıyor "bundan 20 yıl öncesi İstanbul'da taksiye bindim baktım Barry White çalıyor, radyo sandım sonra baktım şarkılar peş peşe geliyor. Sordum taksiciye sever misin Barry White, nereden bilirsin? Taksici cevap veriyor : "Aa sevmem mi ağbi çok severim, Barry White çok delikanlı bir ağbimizdir !" Ayhan Sicimoğlu bir yandan plağı çeviriyor elinde bir yandan kendi kendine konuşuyor "benim taksicim sever, delikanlı ağbimizdir" diyor. Bu arada elektrik geldi, ve ben Ahmet Ümit'in hiç sevmediğim ama yine de okuduğum için bitirmem gereken kitabı okumaya gidiyorum.

Umarım sizlerin yapacak daha iyi işleri vardır

Görüşene dek sevgi ile kalın                                

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder