19 Aralık 2013 Perşembe

Haklısın Ey Ahmet Rıza, Biz Cahil, Biz Sefil, Üçkağıtçıyız Biz !!!

Ahmet Rıza'nın Anıları'nı okuyorum iki gündür, aslında hepi topu 100 sayfa olmakla birlikte, önemli anılar olduğu için bir türlü elimden bırakamıyorum.Görünen o ki epey zaman da bırakmayacağım. Başlık nereden çıktı diyeceksiniz ama oraya varmadan önce bilmeyenler için Ahmet Rıza'yı tanıtmakla başlayayım. Ahmet Rıza, Jön Türk hareketinin lideri, yani İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin kurucusu. Yaklaşık yirmi yılını Paris'te, Sultan Abdülhamit'in istibdatçı yönetimiyle mücadele ederek geçirmiş, gönüllü sürgün yıllarının neticesinde meşrutiyetin ilan edilmesini sağlamış, çok partili yaşam ve demokrasi için mücadele etmiş, mücadelesinin ilk ayağında Abdülhamit'e karşı giriştiği savaşımda destek aldığı Ermenilerin, silahlı, bombalı eylemlerine şiddetle karşı çıkıp, Abdülhamit'i ve Osmanlıyı Avrupa karşısında zor duruma sokacak her türlü hareketin karşısında durması ile kesinlikle takdire şayan bir insan olmuş, Tüm bu yönleri ile iyidir güzeldir ancak, mücadelenin ikinci ayağı, bende, aydın kesimin çoğunda gördüğümüz hastalığın ne yazık ki kendisinde de mevcut olduğu hissinin uyandırmıştır: 1- Hitap ettiği toplumu tanımamak 2- Başarısızlığını o toplumda aramak

İttihad ve Terakki'nin başarısızlığının sebeplerini anlatırken şöyle der Ahmet Rıza:
   
"Ben yirmi yıl yurt dışında yaşadığımdan ulusun ruh halini bilmiyordum, arkadaşlarım da bilmiyormuş. Biz ulusu saygıdeğer bir kadın gibi, nâzik sandık; kırılmasın üzülmesin dedik. iyileştirmeleri yavaş yavaş yapmaya karar verdik, gücendirmekten korktuk. Bunlarsa iyileştirmenin gecikmesine sebep oldu. İttihad ve Terakki kendisini sevdiremedi. Düşmanlar bu durumdan faydalanıp cemiyet aleyhine yürüdü. iyileştirmeler yapılsaydı yine yürüyecekti; çünkü onlar istibdat döneminde saraydan yararlanmaya alışmış gericilerdi...Meşrutiyet'in ilânı ile İttihad ulusa özgürlük vermişti, millet bu özgürlüğü ne yaptı; sokaklarda bağırıp çağırdı, basında kötüye kullandı (!!!)(...)Cemiyetin yanlışları yok değildir; ancak başarısızlığının başlıca nedeni, kapılarını açarak bir takım mayası bozuk ve müstebit heriflerin Cemiyete alınması oldu. İstanbul'da ahlâkı bozulmuş bir halk olduğunu anlamamak, Selanik'ten gelmiş üç beş yurtsever ama İstanbulca tanınmamış kimselerin ülkeye egemen olabileceği sanısına kapılmak, hükümet işlerine karışmak, subayları siyasetle meşgul kılmak, bilimsel yolu bırakanlara, vâizlere yeterinden çok özgürlük vermek, İtilaf ve Hürriyet Fırkası'nın, buna benzer başka partilerin sağlam olmadıklarını anlayamamak, İttihadı devirmek için toplanmış derme çatma partilerden oluşan çetelere karşı durmamak, halkın eğitimi, kültürü pek çeşitli...gazetelere gereğinden çok özgürlük tanımak..." ve sadece bu kadar da değil, daha halka yüklediği ama buraya sığdıramayacağım pek çok söz...

Yani şöyle demek ister aslında:

Ey halk sen kimsin? benim kadar, benim partimin seçkini kadar okudun yazdın mı sen, benim yaptıklarımı, yazdıklarımı anlayabilecek kapasitede oldun mu hiç?

Halk boynu bükük cevap verir : Haklısın ey Ahmet Rıza, ben okumadım yazmadım, bilmedim senin gibi, üstelik de üçkağıtçıyım, tek derdim geçim sıkıntısı, eve ekmek götüreyim, ocağım hep tütsün istedim, ömrümün yarısı savaşlarda geçmiş, birinci dünya savaşının sonuna kadar neredeyse her evden en az bir şehit vermiş halkım ben... haklısın cahilim, anlayamadım seni...beni böyle cahil bırakanlar adına da ben suçluyum, beni anlamaya çalışmayan sen ve senin gibiler adına da ben suçluyum... bu ülkede vergi ver dendiği zaman vergi verdiği, savaş dendiğinde gözünü kırpmadan savaşa gittiği, evde çocuğunu babasız, eşini kocasız bıraktığı için de ben suçluyum.

Ey halk, ey basın, sana özgürlük verdik, maşrutiyeti getirdik, ya sen ne yaptın? bağırdın çağırdın yerden yere vurdun beni... İttihad'ın kolunu kanadını kırdın. Bize minnetini böyle mi ödeyecektin?

Haklısın ey Ahmet Rıza, yirmi yılını bu uğurda harcadığın için... Özgür basın, özgür söylem deyip, istibdatın yıkımı için savaşıp da şimdi senin yaptığını biz yapıyoruz, şimdi kendinin de (beceriksiz hataları çok diye) eleştirdiğin partiyi, senin getirdiğin özgürlük sayesinde haddimize düşmediği halde biz eleştiriyoruz diye kızdığın için haklısın...Sen meşrutiyet uğruna Osmanlı'ya karşı Ermenilerle ve hatta tüm muhalif örgütlerle iş birliği yaparken, Hürriyet ve İtilaf Partisi vd seni eleştirdiği için  "sağlam pabuç değildi" sözleri ile eleştirirken de haklısın ey Ahmet Rıza, bilemedik biz... Özgürlüğün yalnızca sen ve senin partizanların için olduğunu, gelişmiş devletlerin meclislerindeki muhalefet partilerinin iktidarı asla eleştirmeyip, tabi efendim, siz doğrusunuz efendim, ne derseniz o efendim dediğini bilemedik. Affet ey Ahmet Rıza....  

Ey halk, ben vatan severdim, benim Selanik'ten gelen üç beş ittihatçım da yurtseverdi, ama ya sen, sen bunu anladın mı hayır, benim vatan severlerimi yedin bitirdin?

Ey Ahmet Rıza yine haklısın, sen ve diğerleri toprağını bunca sevip de, bizi sevmediğiniz için, yeri gelip sopa ile oy attırdığınız, yeri gelip gözünüzü kırpmadan bizleri idam sehpasına yolladığınız için, 33 yıllık Abdülhamit istibdatını geri ister hale getirdiğiniz, Abdülhamit'in zekası olan kilise sorununu çözüp Balkanları tepemize saldığınız için, Edirne'yi verdiğiniz, Balkanlardaki onca halkı İstanbul'a ser sefil döktüğünüz sonra ancak diğer seferde kendi aralarındaki kavga ile Edirne'yi geri almayı başarabildiğiniz için, Abdülhamit döneminde sayıp sövdüğünüz ne varsa hepsini beteri ile yapıp, öldüğünde cenazesi geçerken "bize ekmeği 2 pareye satan sultanımız nasıl bırakıp gittin bizi diye halkı camlarda ağlattığınız " için haklısınız ey Ahmet Rıza. Avrupa'nın halkını onca tanıyıp da beni tanımadığın için, Avrupa'nın kütüphanelerinde sohbetlerinde gezerken benim kahvehanemde gezip de halkı dinlemediğin için, ne istersin ey halk, demeden, al sana ey halk dediğin için... haklısın Ahmet Rıza, sen büyüktün, sen aydındın, sen mücadeleciydin, sen Avrupalıydın, sen yurt severdin, bense yıkıcı, oyunbozan, hilebâzdım. Ama biliyor musun ben de buradaydım,  ben de sevdim bu vatanı hem de en az senin kadar, yokluğun, sefaletin içinde var olmaya çalıştım ben, senin gibi imkanlarım olmadı hiç, para kazanacak bir kalemim, ülkede devrim yaptıracak bir eğitimim, görmüş geçirmiş Viyanalı bir annem olmadı hiç, Kimseye Avrupa'da usul böyledir de diyemedim ben, bilemedim çünkü...Ama haklısın ey Ahmet Rıza ne dersen haklısın sen...Biz cahil, biz sefil, üçkağıtçıyız biz...  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder