Ne Mutlu Türküm Diyene !
Osmanlı Devleti ve Türkiye'deki "Azınlıklar" konusunu inceliyorum bu sıralar, ne olmuş, devlet azınlıklara nasıl davranmış diye. Tabi azınlıklara da kulak veriyorum, neler söylüyorlar. Onların yazdıklarını okurken bir kez daha fark ettim ki "azınlık sorunu" ulusal bir mesele değil, uluslar arası bir mesele, çünkü birazdan aktaracağım yazının benzer versiyonlarını başka ülkenin azınlıklarından da dinleyebilirsiniz. Bir de olayın farklı boyutları var ki onları da okurken göreceksiniz zaten. Hele de "Ne Mutlu Türküm Diyene" tartışmalarının olduğu şu günlerde, Roni Margulies'in sözleri size de ilginç gelebilir. Bakın ne diyor, "Azınlık Sorunlarının" dile getirildiği bir sempozyumda:
"...Hiç bir Yahudi kendini Türk zannetmez. Zannetmesi mümkün değildir zaten. Zannedemez, çünkü bir Yahudi Türkiye'de yabancı olduğunu her an, her yerde sürekli hatırlar, bu ona hatırlatılır. Üstelik hem sokaktaki insanın gözünde yabancıdır, hem de devletin gözünde. Ve bu ona hep hatırlatılır...Hatırlatılır derken Trakya olaylarını, Varlık Vergisini, 6-7 Eylül'ü ve buna benzer olaylardan bahsetmiyorum. Günlük hayatta sürekli hatırlatılandan bahsediyorum...Bir Yahudi Sirkeci Gar'ından geçerken açık televizyondan Yahudilerle ilgili olarak pek çok şey dinlemek duymak zorundadır. 'Yahudiler dünyayı ele geçiriyor, Yahudiler yalnız paradan anlıyor, Yahudiler şöyle böyle' diye, bu işin bilinçli yanı bir de bilinçsiz yanı var. Bir zamanlar futbol başkanlarından birinin oyuncu Kevin Campbell'a "yamyam" deyip, adamın başkana dava açması gibi. Başkan tüm içtenliği ile ırkıçı olmadığını anlatmaya çalıştı. Netice itibari ile hem bilinçli hem de bilinçli olmayan ırkçılık nedeniyle, Türkiye'de bir Yahudi'nin, Ermeni'nin, Rum'un kendisini Türk zannetmesi mümkün değildir..."Roni Margulies.
Yıl 2011 Yunanistan'a oldukça turistik bir adaya gidiyorum, insanlar tembihliyor "sakın Türk olduğunu söyleme". Havaalanından taksiye biniyoruz, şoför soruyor, nerelisiniz. Ürkmeden cevap veriyorum "Türküz, Türkiye'den geliyoruz". Uzun bir sessizlik...Tatilin 3. günü yanardağa çıkacağız o yüzden bir rehberimiz var adı İlyas. Merak ediyorum isminden dolayı soruyorum "İlyas nerelisin, diye" cevap veriyor "Yunanım, ya siz?" "biz Türkiye'den geldik Türküz, ismin bizde de kullanılır o yüzden merak ettim diyorum" sıcak yaz günü havayı donduracak sertlikte bir cevap veriyor "benim adım Peygamber ismi o yüzden tüm dünyada yaygındır, doğma büyüme Yunanım ben", minik bir tebessümle "doğrusun" diyorum. Düşman gözlerle de bakmıyorum, korktuğumdan falan değil, çünkü sevgili Zeki Kuneralp'in de dediği gibi biliyorum ki "biz politika gereği devlet olarak düşman ama birey olarak dost iki milletiz" bekliyorum sabırla, biliyorum ki o da vazgeçecek tavrından, çünkü düşmanlık tek taraflı olmaz ve ben düşman değilim. O da değil aslında, sadece öğretilmiş, koşullandırılmış doğruları var. Ve günün sonunda ilk baştaki tavrından oldukça mahçup, iki Türkle dost olabilmenin münkünlüğünü görmüş şekilde durmadan ilgelendi bizle o kadar ki tur sonunda bizimle otele kadar geldi.
Yıl 2011 bu sefer yer Viyana, aklımın ucundan dahi geçmeyen iki şeyle karşılaşıyorum tonla Türk ve müthiş bir Tük düşmanlığı. Oldukça kibar ve yardımsever Almanlar Türk olduğumuzu öğrendikleri an buz kesiyorlar. Buz kesmekle kalmayıp iletişimi de kesiyorlar. Bir yandan siz kesinlikle Türk olamazsınız diyenler de var elbet ama iletişime devam etmeyi pek arzu eder gibi değiller. Viyana'da sevilen tek Türk "Atıl Kutoğlu" biz turist olarak bu muameleyi görüyorsak, orada yaşayan Türklerin gördüğü muameleyi varsın siz düşünün. orada eğitim gören Türk öğrencilerin bu muamelelerden dolayı eğitimi yarım bırakıp döndüklerini bir çok yerden duymuş ama anlayamamıştım, gittikten sonra anladım. ha bunun altında yatan sebepler ne, oradaki Türklerin suçu yok mu hiç,,o apayrı bir konu ama konumuzun dışına çıkmak istemiyorum
Ertesi yıl Fransa, gelen ilk soru. "Ermeni Soykırımı yaptınız mı" cevap:"Yapmadık" "Ama Fransa'da bunu söylemenin yasak olduğunu biliyorsunuz değil mi, hapse attırabilirim sizi"..."Ne güzel olur, ben de böylece uluslararası basında, Avrupalı devlet olan Fransa'nın düşünce özgürlüğünü nasıl kafese aldığını, üstelik tarafınızdan Cezayir'de yapılanlar barizken, küçük hesaplar uğruna böyle bir kararla alnınıza nasıl bir kara leke çaldığınızı dünyaya gösterme fırsatı bulurum"
Aynı yıl Macaristan,İspanya, İtalya sanıyorum ki bir Türk olarak rahat ettiğimiz nadir ülkeler. Ama hemen İtalya için belirtmek istiyorum ki eğer ABD vatandaşı ya da İsrail vatandaşı iseniz onlar kadar ayrıcalıklı ve rahat değiliz. İtalya'da onlar için havalimanlarında bile özel kapılar var, beklemesinler , rahat etsinler diye. Ha benim şikayetim yok gerçekten çünkü Türkleri seviyorlar. Ama İtalya bana hep Çağla Kubat ile Pascal Nouma arasında geçen şu konuşmayı anımsatır.
Çağla Kubat ...çok şanslısın Verona'yı çok severim, harika bir şehir
Pascal Nouma ...eğer bir zenci olsaydın orayı asla sevmezdin, çünkü bir Zenci isen, Verona halkı tarafından çok kötü muamele görürsün.
bu da bir Zenci'ye yapılan muameleyi göstermek açısındandı
Bir bilim insanın olarak İngiltere ya da Amerika'ya gitmeyi asla tercih etmiyoruz. Neden mi Türk ve Müslüman olduğumuz için. Adamlar yeşil pasaporta rağmen vize istiyor, ve bu kadarla kalsa hiç önemli değil, milyon tane belgeyi doldurman gerekiyor hadi sabredip onu da doldurdun diyelim, geçmen gereken milyon tane sorgulama var bu iş o kadar uzuyor ki, bazen vize alman ayları bulabiliyor ve senin milyonlarca para yatırdığın sempozyumun geçmiş oluyor böylece otel parası da uçak bileti de yanıp gidiyor. Cepte en az 7-8 lira delik, üstelik gitmen gereken yere gidememişsin de..üstelik kimi zaman vermiyorlar da prof. olsan da fark etmiyor, hele isminde çok yaygın olan Ahmet, Mehmet gibi adlar varsa...
Sırp topraklarına kara yolu ile girerken Müslüman ya da Türk olduğunuzu bir söyleyin mesela, görün bakalım başınıza neler geliyor...ki benim tavsiyem havayolunu tercih edin kara yolunu asla...
Yani diyeceğim o ki, kendi ülkenizdeki çoğunluk değilseniz, gittiğiniz ülkelerde çeşitli uygulamalara maruz kalabiliyorsunuz. Ki ben hep bir turist gözüyle konuştum, turiste sadece para gözüyle bakılmasına rağmen bunları yaşıyorsak, orada yaşayan Türk halkına yapılan muameleyi hayal bile edemiyorum. Roni Margulies'e yanlışsın demiyorum, ama aynı şeylere biz de farklı ülkelerde maruz kalıyoruz diyorum. "Biz" ve "o" ayrımı yaptım çünkü o, konuşmasında kendini "bir Türk olarak görmediğini söylediği için" ayırdığı için. Ya da cidden bu ülke bilinçli ya da bilinçsiz ona bu muameleyi yaptığı için. Ha bir de diyor ki konuşmasında "Türkiye'de Yahudi olmak Rum ya da Ermeni olmaktan çok daha iyidir" Bu durumda insan ister istemez 80-90 yıl öncesini anımsıyor, devletin üst düzey memuru iken ayaklanıp bağımsız olan Rumları, yıllarca Amerika, Avrupa, Fransa, İngiltere gibi büyük devletlerin "beratı" altında yaşayıp devlete tek kuruş vergi ödemeyen ama Osmanlı'nın ve Türkiye'nin en zengin tüccarları olan Rum, Ermeni, Yahudi vatandaşlarını...Üstelik Kurtuluş Savaşı da, 100 yüzyıl öncesi de çok uzak bir tarih değil, yine Ermeni suikastlerini ve hatta hala devam eden "siz Ermeni soykırımı yaptınız bu yüzden tazminat isteriz" taleplerini...İşte insan bunları düşününce, hem bu suçlamalara, taleplere maruz kalıp hem aynı milletlere karşı hoşgörülü olunamamakla suçlanmak...Bence kimse kimseyi suçlamadan önce hepimiz oturup eteğimizde ki taşlara bir bakalım, anlamaya çalışalım derim... Ama en çok da kendimizi eleştirelim...Örneğin ben de, bu topraklardaki çoğu insan gibi Türk değilim, ama gururla gocunmadan "Ne Mutlu Türküm Diyene" diyebiliyorum, kendimi bir Türk olarak, bu ülkenin bir vatandaşı olarak görebiliyorum ve evet düşününce fark ediyorum ki, devlet beni hiç ayrıştırmamaış bana hiç azınlık muamelesi yapmamış, belki bu yüzden hiç düşünmeden, gururla bunu söyleyebiliyorum, ama yine düşününce görüyorum ki benim milletim de bu devlete hiç bir zaman (bazıları gibi) ihanet etmemiş!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder