5 Kasım 2016 Cumartesi

İlk Son Öpücük - Ali Harris

 Bitirmeden kitap yorumu yapmayı sevmem aslında, çünkü kitap sonradan çok başka bir yere gidebiliyor. O zaman da yaptığınız yorum oldukça yanlış kaçıyor. Ama eşimin dediği gibi ben bu kitabı bitirmeyi başaramayacak gibiyim, halbuki bitirmek için büyük bir çaba gösteriyorum. Akşamları koltuk, battaniye, kitap(ve taze meyve suyumuzu unutmuyoruz) üçlüsüne kavuşabilmek için tez çalışma saatimin bitmesini iple çekiyorum. Kitabı yaklaşık 1 ay kadar önce Migros'tan satın almıştım. Çantaya sığabileceği için cep boy şeklinde olması hoşuma gitti, ancak okumaya başladıktan sonra yazıyı görmek konusunda epey zorluk çektim. O sırada yolculuk halindeydim, okumak daha da zor olunca, onu çantaya atıp normal boyutlarda başka bir kitap satın almıştım. Seyahatten geldikten haftalar sonra tekrar Ali Harris'i okumaya başladım. Dürüst olmak gerekirse kitabı alırken, içi boş gençlik hikayesi tarzında bir kitap beklemiştim, seyahate giderken almamın sebebi de buydu aslında, kafamı kurcalamasın, eğlenceli olsun hoş vakit geçirmemi sağlasın. Ancak kitabı okudukça, yazara haksızlık ettiğimi gördüm, çünkü kitap ciddi bir emeğin ürünü. O yüzden minicik yazılarına rağmen okumak için can atıyorum, çünkü sonunda ne oldu, neye karar verdi diye oldukça merak ediyorum. Tek beğenmediğim yanı sol sayfalarda ara ara verdiği öpücük çeşitleri ve açıklamaları, oldukça gereksiz ve çocuksu olmuş. Bunun dışında kitap çok geçişli, çocukluğuna gidiyor, boşanmaya karar verdiği güne gidiyor, aşık oldukları güne gidiyor, bunları ayrı bölmelerde peşi sıra yapıyor ama kafa karıştırmıyor ya da gidişatı bozmuyor. Üstelik merak da uyandırıyor, bu kadar aşık bir çift ne oldu da boşanma raddesine geldi??? Kızın çocukluğu genç kızlığı, orta yaşı, kim olup da kime evrildiği konuları oldukça iyi işlenmiş. Romandaki ana karakterin listeleri harika, 
                   Avustralya'ya git, 
                   New York'da yaşa, 
                   Kası değil beyni olan erkeklerle takıl, 
                   Fotoğrafçılık oku
                   Ryan Cooper'ı ve bademcik operasyonunu unut :)

Listeler bana 18-20li yaşlarımı anımsattı, hatta evlenene dek neredeyse ben de hep liste yapardım, ve o listelere daima uyardım.
                   
                    Sınavları geç
                    Tenise yazıl
                    İngilizce kursa git
                    Şark Ekspresi ile güneydoğu turuna çık
                İnternete inat, güzel bir kart al, iyi dileklerini yaz, uzun bir mektup eşliğinde Londra'ya postala ...

Buna benzer 10 larca liste yapmış, o listelere de daima uymuşumdur. Listeler ne işe mi yarar, kendinizden ne denli saptığınızı ya da isteklerinizin ne kadarını hayata geçirebildiğinizi görmenizi sağlar. Kitapta bu listeler kızın, aşkı uğruna kendi benliğinden ne kadar ödün verdiğini görmemize yardımcı oluyor. Kız Ryan'a  o kadar aşık oluyor ki, tüm hayallerini - tüm listelerini rafa kaldırıyor. Üstelik de oldukça genç bir yaşta aşık oluyor, 21-22 yaşına geldiğinde evli bir çift gibi birlikte yaşamaya başlayıp daha sonra da evleniyorlar, ancak tüm bu zaman boyunca kafasının içinde durmadan onu dürten benliği var, nitekim bir zaman sonra bastırdığı tüm o istekler tek tek karşısına çıkmaya başlıyor. Kısacası istekleriyle aşkı arasında kalıyor. Ve ben sonunda ne olacağını oldukça merak ediyorum. Çünkü hikaye çok tanıdık. Birbirine çok aşık iki insan, ama ayrıca çok farklı iki insan... Derler ki; ilişkilerde farklılık iyidir, ilişkiyi zenginleştirir. Ama açıkçası ben böyle düşünmüyorum. Ben ömrü hayatımda, birbirinden farklı olup da farklılıklarıyla ilişkiyi zenginleştiren "tek bir çift" tanıdım. Onlar dışındaki herkesin ya aşkı ölmüştür ya da yaşama sevinci, çünkü farklılıkları zenginlikleri değil, prangaları olmuştur. Düşünün ki siz gezmek istiyorsunuz o hem dahil olmuyor hem size mani oluyor, siz spora gitmek istiyorsunuz o bunu gereksiz buluyor, siz sergi - galeri gezmek istiyorsunuz o evde oturmanızı istiyor, siz kültür - sanat konuşmak istiyorsunuz o dahil olmuyor, çünkü onun istedikleri başka, bunun gibi bir sürü farklılık yaratılabilir. Dolayısıyla farklı iki çiftin yaşayacağı aşk çok uzun sürmez, bir yerde patlak verir. Belki 20 li yaşların başında insan aşka çok daha fazla kapılıp kendinden ödün verebilir ama yaş ilerledikçe karakteri daha baskın gelir. Ben böyle söylüyorum ama yazar nasıl bitirdi oldukça merak ediyorum, öyle ki bu merak dolayısıyla hafta başından beri yaşadığım aksaklıkları görmezden geldim 

Bu hafta teknik açıdan sıkıntılı bir haftaydı, önce bir seyahat sitesinde yayınladığım fotoğrafıma sitenin moderatörlerden biri tarafından "fotoğrafımın kendine ait olduğunu iddia eden" bir yorum geldi, fotoğrafımı çarpıladığı için cevap dahi yazamadan fotoğraf kaldırıldı, şok olduğumla kaldım, ama kafaya çok da takmadım, bazen birebir aynı fotoğraf çekilebiliyor, 2 yıl önce birisinin sitesindeki fotoğrafı kendi çektiğim fotoğraf sanıp mesaj yollamaya hazırlanıyordum ki, altta albüm paylaştığını gördüm ve albümde aynı fotoğrafın farklı açılarla çekilmiş diğer resimlerini de görünce bir şey yazmadım. Çünkü fotoğraf benim değil onundu. Ve benimki ile tıpatıp aynıydı. Ertesi gün ise gün boyunca yaptığım tüm çalışmanın kaydedilmediği için çöp olduğunu gördüm, yine de tuhaf biçimde sakin kalabilmeyi başardım. Tek istediğim akşam eve gidip kitabımı okumaktı. 

Bu arada İstanbul'da yarına kadar sürecek olan Contemporary İstanbul var(soldaki resim oradan) haberiniz olsun, oldukça başarılı. Ayrıca İstanbul Bienali de başlıyor, muhakkak gezin derim. Ben bu sene oldukça şanslıyım iki bineal gezme imkanı elde ettim, önce İstanbul ardından Venedik Bienalini gezdim, her ikisi de güzeldi dürüst olmak gerekirse -milliyetçilik yapmıyorum - İstanbul Bienali çok daha görkemliydi. Ama Venedik'teki Türk pavyonu (üst sağ köşedeki resim Türk pavyonundan) müthişti, hem turistler hem İtalyanlar tarafından en çok beğenilen pavyonlardan biriydi, ülkemizle oldukça gurur duydum.


O zaman size bu kış günü için verebileceğim öneriler:

Ali Harris'in kitabı, Contemproray için geç olacağından İstanbul Bienali... Bir de izlemeye yeni başladığım Mozart in the Jungle filmi var. Dizi film izleyemediğimi bilen bir arkadaşımın önerisi, film tam benlik çünkü her bölüm 20 dakika sürüyor, üstelik film New York Senfoni Orkestrasında yaşananlarla ilgili, yani bir yandan müthiş bir müzik, orkestranın başına yeni gelen ve dahi olarak adlandırılan bir kaçık, arada ruhu gelen Mozart derken müthiş şekilde akıyor ama tek uyarı çocuklarınızla izlemeyin alkol, uyuşturucu vb aklınıza gelebilecek ne varsa var, ne de olsa Amerika'dan bahsediyoruz!
  
Görüşene dek sevgiyle kalın.            
                 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder