22 Ağustos 2015 Cumartesi

Kadın İstemezseymiş !

Sabah gözüme bir türlü uyku girmeyince sabahın tatlı serinliğinde kendimi spor salonunda buldum. Hafta sonları spora gitmek insanlar için bir eziyet gibi olsa da bana daha çok dinlenme gibi geliyor, üstelik bir yerlere yetişme telaşım olmadığımdan kalma süremi daha uzun tutabiliyorum. Bir yandan yüzerken diğer yandan ne pişirsem diye düşünüyorum bir yandan bunu hangi saatte yapmam gerektiğini sonra da hangi periyotta ders çalışmam gerektiğini sorguluyorum. Böylece sabah sabah bir yandan spor yaparken diğer yandan yemek ve çalışma programı da yapmış oluyorum. Güzel ve dinlenmiş bir vücut ve kafa ile eve gelince, Saffet Emre Tonguç ile yapmayı planladığım gezi programlarına bakmak için telefonumu kurcalıyordum ki şöyle bir paylaşım görüyorum "kadın istemezse tecavüze uğramazmış diyen Ahmet Çakar kalp krizi geçirmiş(...)" bir an oh olsun demek geliyor içimden sonra da "tövbe tövbe" deyip, "Allah şifa versin" diyorum ama keyfim de kaçıyor. Çünkü ülkemiz malum, batı görünümlü ama özünde doğulu bir devlet. Kadının hiç bir değeri yok. Etek giyer, tecavüz sebebidir. Pantolon giyer, tecavüz sebebidir. Ya da bunların hiçbiri yoktur kapalıdır, olsun onun kadın olması, nefes alması bile tecavüz sebebidir. Bu ülkede gencecik insanlar yıllarca tecavüzcüleriyle evlendirildi. Töre cinayetleri, "öldüren çocukların günahı ne diye" yıllarca hukukçuların bastırmasıyla cezaları indirildi. Adam karısına 150 bıçak darbesi attı, "kıskandım" dedi, azıcık ceza ile evine yollandı. Ama kadın, kocam beni satıyor dedi, dövüyor dedi, dayanamadı çekti bıçağı adamı öldürdü. Hakim, "sen bir adamın canına nasıl kıyarsın" dedi, en ağır cezayı verdi. Bu böyle gider de gider. Biz boşa yazdıklarımızla kalırız. Hırsız hikayesi gibidir bu hırsız evi soyar ama karşıdaki de "iyi de sen camı açık bırakmışsın be birader" der. Siz çaresizlikle iyi de hırsızın hiç suçu yok mu diye bağırırsınız. Yoktur, hırsız daima haklıdır. Hele o hırsız erkek siz kadınsanız. 

"Kadın istemezse tecavüze uğramaz" lafını görünce gözümün önünden hızla bir sürü görüntü akıyor. 1-İzmit - Adapazarı arasında yıllarca süren lisans, yüksek lisans yılları esnasında, her gün iş yerinde çıkardığım ayakkabılarım, kıyafetlerim ve üzerime geçirdiğim en gösterişsiz kıyafetlerim, niye çünkü akşamın bir vakti okuldan dönüyorum, 2-Lisansın son yılları, öyle olmadığı halde erkek arkadaşımmış gibi sürekli yanımda durmasını istediğim arkadaşım, niye çünkü yanımda biri olmazsa bir anda üzerime gelecek pek çok erkek, hatta ona rağmen yaklaşmaya çalışan bir sürü erkek. Ama öyle ya, sayın Çakar'ın dediği gibi "eğer istemeseydim onca kişinin ilgi alanı olmazdım". 3-Parmağım kırık, sargıda hastaneye gidiyorum, doktor her hafta 2 defa düzenli şekilde gelmemi söylüyor, ben de uslu bir hastayım, her hafta düzenli gidiyorum 2 haftanın sonunda doktor olan amcam (kulak-burun-boğazcı) durumu anlattığımda gülüp, "doktorun seni beğenmiş, normalde 1 kez başında 1 kez de sonunda gitmen gerekiyor" diyor., sinirleniyorum çünkü bir yandan işe gidiyorum ve haftanın 2 gününü hastanede geçiriyorum. Gerçekten de olay amcamın dediği gibi çıkıyor, doktor sonunda beni yemeye davet ediyor. Hem de asık suratıma ve tüm o soğuk tavırlarıma rağmen, ama sayın Çakar yine haklı "eğer ben istemeseydim o parmağı kırmaz, o adama gitmez, o daveti de duymazdım" her şey tamamen benim suçumdu. 4-Havaalanındayım tek başıma yaptığım yolculuklardan biri, tüm güvenliklere takılıyorum. İçimi büyük bir endişe kaplıyor, ya güvenlikten geçemezsem hem uçağı kaçıracağım hem de işlerim aksayacak. Neden güvenliğe takıldığımı, kenara çekildiğimi bir türlü anlamıyorum. Güvenlikteki şahıs, adımı soyadımı soruyor, ne iş yaptığımı soruyor, nereye gittiğimi ve ne zaman döneceğimi soruyor. Ben de safça bir merakla dönüş gün ve saatimi ne yapacağını soruyorum, bir anda yüzündeki tüm ciddiyet kaybolup sözde şeker  bir ifade takınarak ! "çünkü döndüğünüz zaman da burada olmak istiyorum" diyor. O an durumu anlıyor gibi oluyorum ama emin değilim, ciddi ciddi tacize uğruyorum hem de güvenlik tarafından. Sonra 2. güvenlik de benzer bir muamele yapınca bayan güvenlik gelip sözde bana duyurmadan "yuh ama ayıp artık rahat bırakın, anlarsa sizi şikayet eder" diyor. Ben de o andan itibaren, endişeli halimden kurtulup "kocam bekliyor, kaç saat sürecek bu daha" diye sinirle bağırıyorum. Uçağa binene kadar her güvenlikte aynı muameleyi görüyorum ama bu sefer olayı bildiğimden hazırlıklıyım, pasaportumu onaylayacak şahıs, gideceğim şehre bakıp "a yarın ben de geliyorum oraya" diye söze girince ben de kendisine kocamla iyi tatiller diliyorum. Yüzü düşüyor. Ama tabi bu benim suçum, dünyanın %90'ından daha uzun olmam, bir erkek için değil, kendime olan saygım ve özgüvenimden kendime bakıyor olduğum için evlendikten sonra da bakımlı olmam, hali ile dikkat çekiyor olmam, bunların hepsi benim suçum ! Kendine bakmak, uzun boylu olmak, büyük suç bunlar !!! 

5-Yukarıdakine benzer pek çok sorun yaşadığım için, insan içine çıkmayı pek seven biri değilim. Olabildiği kadar evimde ya da ailemin yanında vakit geçirmeye çalışıyorum. Ancak üniversiteden bazı hocalarımızın yaptığı sempozyumlara gitmek durumunda kalıyorum. Ve pek çok insanla ister istemez tanışıyoruz. Bu tanışmalar çoğu zaman 30 saniyeden öteye geçmiyor, olmasına rağmen, karşımdaki insanla tek kelime etmiyor sadece tanıştırıldığım için usulen "merhaba" diyor olmama rağmen gerisi çok enteresan gelişiyor. Mesela bu enteresan gelişen kısmını özellikle sayın Çakır'ın yorumlamasını isterdim. Olay şu, ben gittiğim sempozyum ya da konferanslarda hocamı (rektör bir hocamız var) görüp yanına selam vermeye gidiyorum. Bu arada onun yanında bir sürü akademisyen oluyor. Ben hocamla selamlaşırken hoca kısaca beni tanıtıp sonra da "damat nasıl" diyor. Ben çalıştığını söyleyip, hiç uzatmadan herkese iyi günler dileyip hocanın yanından kaçıyorum. Bir daha da o insanların hiç biri ile muatap olmayıp kendi arkadaşlarım ve ortamdaki en yaşlı hocalarla takılıyorum. Bir müddet sonra (muhtemelen ortak birinden) beni bulup facebook'tan ekliyorlar, kabul etmiyorum. Sonra eşimin uyarısı ile bakıyorum ki kabul etmediğim her insan mesaj yollamış (diğerleri diye bir kutu var oraya düşüyor). Ve asıl gariplik burada başlıyor, bu insanlar benim evli olduğumu bile bile, niyetlerinin gayet ciddi olduğunu evlenmek istediklerini söylüyor. Tabi hiç birine cevap vermiyorum, işin kötü tarafı bazıları iyi eserlere imza atmış insanlar normal şartlarda oturup da kitapları hakkında konuşmak isteyeceğim isimler ama hal böyle olunca iş değişiyor üstelik diğer yandan da merak etmeden geçemiyorum "bu insanların hepsi mi bekar?" hiç sanmıyorum. Öyle ya birine bu tür bir şey teklif ediyorsanız en azından teklif eden kişinin bekar olması gerekiyor değil mi? Ayrıca yanlarında eşimden bahsedilmiş olması ya da facebookta evli yazıyor olmasının hiç mi önemi yok? Sayın Çakar bunu nasıl yorumlardı mesela, hatam "medeniyet gereği bazen birileri ile tokalaşıyor olmam ya da tanıştırılırken 3 saniye gözünün içine bakıyor olmam mı?" Ah öyle ya suç benim tabi, ben istemesem facebookum da olmazdı, onlar da beni bulup böyle tekliflerde bulunamazdı! Zaten sonunda kapatmak zorunda kaldım, ama facebooku açık tutmakla kendimi davetkar gördüğümden falan değil, ama teklif yağdıkça çalışabileceğim üniversite sayısı azaldığından. Üstelik o sıra bir sempozyum için bir(ileride çalışma ihtimalim yüksek olan) üniversiteye gidecektim, oradan da birinden teklif gelirse orada çalışma ihtimalimin üzerine de bir çarpı gelir korkusu ile hesabımı kapattım. 

6-Bir de bunun iftira versiyonu vardır,

Lisans 2'de arkadaşımın başına gelen bir olay geliyor hemen aklıma, adam kızdan hoşlanır, kız adamla normal bir iletişimin içindedir, adam kızın kendisine istediği ilgiliyi vermediğini ve vermeyeceğini görünce "sen benden hoşlanıyorsun, aramızda böyle bir şey olması mümkün değil" der, kız şok geçirir, ama diğer yandan güler geçer. Bu, reddedilen çoğu erkeğin reaksiyonudur. Ama kız adamı etrafından uzaklaştırma kararı alır, ve onu komple hayatından çıkarınca bu sefer adam bunu hazmedemez, hikayeyi kendince yorumlar ve sessiz sakin dile getirir. Kız kaba olmamak için "etrafta hem fiziki hem de şahsi anlamda düzgün tipler varken gerçekten olayın senin yorumladığın şekilde gerçekleştiğine, senin benden değil benim senden hoşlandığıma inanıyor musun" diye aklından geçirir ama sormaz. Çünkü pek belli etmez ama oldukça da ince bir yanı vardır, zaten reddettiği kişiyi bir de kırmaktan çekinir !

Bunlar ilk etapta aklıma gelen olaylardı, bir sürü kadına sorsanız kim bilir kimler neler anlatır.   

Yani diyeceğim o ki Ahmet Çakar halt etmiş, kadının yapılmasına izin verdiği şey zaten tecavüz ya da taciz değildir.Gönül rızası taşıyan her şeyin içinde (para yoksa ) sevgi vardır. Etrafta gördüğünüz güzel ama buzdolabı gibi olan kadınların %95'i inanın oldukça sıcakkanlı, mütevazi ve sevgi doludur. Ama erkeklerdeki "davetkar kadın" zihniyetinden ötürü kendilerini korumak adına o görüntüye bürünmüştür. Üstelik tecavüz, taciz gibi olayların en yoğun yaşandığı kesimin kapalı toplumlar olduğunu unutmayalım, ve konuşurken arada bir düşünüp kendimize "iyi de aslında suçlu olan hırsız değil midir" diye sormayı ihmal etmeyelim. Böylelikle, bugün başkalarının başına gelen bu olaylar, yarın sizin eşlerinizin, kardeşlerinizin ya da kızlarınızın başına geldiğinde "o da pencereyi açık bırakmasaymış be kardeşim" sözüyle muatap olmak zorunda kaldığınızda verecek bir cevabınız olur.                         
     

2 yorum:

  1. Turk toplum yapısını o kadar güzel yansıtmışsınki takdir ediyorum seni. Hele şu son paragraftaki sözün benim çok dikkatimi çekti. Etrafta gördüğünüz güzel ama buzdolabı gibi olan kadınların %95'i inanın oldukça sıcakkanlı, mütevazi ve sevgi doludur. Gerçekten öyle. Üzülerek söylüyorum ki Bayanları o hale getiren yukarıdaki zihniyetin eseri. Bu konu üstünde durmak istemiyorum zaten herşeyi çok iyi anlatmışsın. Şimdi sana sordugum sorunun cevabını aldım ayrıca. Ama şunu bilmeni isterim ki senin gibi neşe dolu, gezmeyi, yazmayı, icindeki sevinci ve mutlulugu paylasmayi seven ve bi o kadar da akademik başarı peşinde koşan bi insanın hayata küsmesini istemem. Bak hala senin yazmanı bekleyen dostların, seni merak eden arkadaşların var. :) Eminim ki bugün sana sorduğum soruyu soran benimle beraber onlarca arkadaşın vardır. Sen bu tarafından bakmaya çalış.
    Not: Bi daki yazında böyle iç karartıcı şeyler istemiyoruz... ;)

    YanıtlaSil
  2. Postu gordum paylasigin gun. Fakat basliktan dolayı hic okumak istemedim bir sure. En sonunda biraz vakit buldum ve okudum. Mevzu bahsi gecen konu yaklasik 2 senedir icime dert olanlar listesinde en baslarda geliyor. Gundelik hayatimda uzun suredir savas verdigim bir konu. Yasini basini almis insanların, bunlara aile bireylerim de dahil, kadina karsi yaptiklari her negatif ayrimcilik karsisinda susmayi kendime borc bildim ve ister saygisizlik ister baska bir sekilde dusunulsun, her defasinda da soyleyecegimden geri kalmadim. Fakat agac yasken egiliyor ve bunu degistiremiyorsun. Ne yazik ki ata erkil bir toplumda yasadigimiz icin 3 4 yasindaki oglumuzun pipisini gormek icin yanip tutusan bir kesim oldugu gibi, 3 4 yasindaki kizimizin bacaklarini gormekten ya da gotundeki bezi gormekten dolayı tahrik olacagindan endise duyan da bir kesim var. Benim de cok fazla icime dert oldugu icin buna dair bir seyler yazmak istiyorum, hos vaktim olur mu bilmiyorum. Yazini uzulerek ve ic gecirerek okudum, ayni zamanda da umutlanmak istedim.

    YanıtlaSil