11 Nisan 2014 Cuma

Biraz Psikoloji Biraz Tarih

Arkadaşlar sitem eder oldu, yazmıyorsun artık, yaz da okuyalım diye. Bu sıralar günler öyle yoğun geçiyor ki, yapacaklarımı tüm güne nasıl sığdırıyorum, arkadaşlara, aileme, kendime, kitaplara, makalelere, derslere kısaca hayata nasıl yetişiyorum bilmiyorum. Tek bildiğim yoğun ve yorgun olduğum bazen akşam 8-9 gibi uyuyakalıyorum. Hali ile bloga yazma fırsatım da olmuyordu. Tüm bu yoğunluğun ve erkenden uyuyakalmaların bana edindirdiği yeni bir kazanım oldu o da aynı anda farklı bir sürü kitap ya da makale okumak, aksi takdirde bir şeyler hep arka planda kalıp, unutuluyor. Bir de bu dönem kendi alan dersimin olmaması beni üzmekle birlikte avantajlı durumlarını da yaşıyorum. Eskiden yalnız kendi alanımla ilgili ağırlıklı okurdum şimdi, psikoloji, felsefe, sosyoloji, ekonomi kısacası hoca derste neyi önerirse hepsinden okumaya gayret ediyorum. Akşamdan beri Erol Göka'nın "Türklerin Psikolojisi"ni okuyorum, hem öğretici hem komik, bugün hala aslında nasıl da "göçebe bir toplum" olmaya devam ettiğimizi, yazıyla neden işimiz olmadığını, izin verseler Hollanda sarayının bahçesinde bile nasıl piknik yapacağımızı, doktora gittiğimizde neyin var diyen doktora "sen doktor değil misin, sen bil" diyen bazı zihniyetin aslında bunu cahillikten değil, doktora eski zamanlarda yüklenilen şaman ruhunun bugün de nasıl zuhur ettiğini, ekonomik kriz gelse bile neden biz Türklere bir şey olmayacağını, sabit durması gereken şehirlerin nasıl hızla sağa sola doğru ilerlediğini (göçtüğünü) gibi bir çok şeye değiniyor. Ben çok güldüm, anlattığı şeyler bazılarının sinirine dokunabilir, ama ben yermekten ziyade Türklerin psikolojik kodlarına baktım, ve açıkçası milletimi de kendimi de daha fazla sevmeye başladım. Yan bilimler daima farkındalık yaratır, psikoloji ve sosyoloji de kesinlikle bunların başında ve hatta felsefe de, dün hoca derste öyle bir şey söyledi ki 10 yıllık tarih bilgimi yıktı ama onu aktarmadan önce hakkında biraz okuma yapmam gerekiyor. Kendim emin olayım size de öyle aktarırım. 

Bir yandan Erol Göka okurken diğer yandan Theodor Herzl'in Hatıralarını okumakla meşgulüm. Thedor Herzl zaten ana kitap o değişmiyor, onun yanında okuduklarım sürekli değişiyor. Yuzo Nagata, Erol Göka, Yücel Özkaya gibi ... Theodor Herzl başlı başına ele alınması gereken bir isim. Ama ben genel bir iki şeyden bahsetmek istiyorum. 1.si ben Theodor Herzl'e ciddi biçimde sempati duydum. Öncelikli olarak gerçekten Yahudiler için artık sürgün yaşamayacakları bir ülke kurma isteği, tüm zorluğuna hayal perestliğine rağmen zor bir düşünce ve bu düşünce için mücadele etmesi bence takdire şayan. Evet bugün İsrail'e Filistin üzerindeki yaptırımlarına baktığımızda gördüğümüz manzara çok farklı olabilir ama Herzl'in hayalindeki manzaranın da o olduğunu düşünmüyorum. 2.Sultan Abdülhamid hakkındaki yorumları, defterine yazdıkları çok önemlidir diye düşünüyorum. çünkü arzusu yerine getirilmeyecek olmasına rağmen sözlerinde bir sitem, karalama yoktur. 3.sü bu eser çok önemlidir çünkü Tahsin Paşa'nın Yıldız Hatıraları ile çok fazla örtüşür. Ve benim yaklaşık 2 dönem evvel edinmeye başladığım Jön Türkler ya da ittihatçılar fikrimi daha da pekiştirmiştir. II. Abdülhamid Filistin'i satmıyor diye onu ve hükümeti eleştiren bir Jön Türk tayfası...Ama 1908 Reval Görüşmelerinden sonra devlet elden gidiyor, Abdülhamit göz yumuyor diye dağa çıkan aynı Jön Türk tayfası... Sonra Abdülhamit tahttan indirilirken hâl ekibine Yahudi Karasu Efendiyi de katan ve tarihe geçecek "Abdülamid'e Milyonlarca altın liraya yaptırtamadığımızı Jön Türklere bedavaya yaptırdık" sözlerinin söylenmesine neden olan aynı Jön Türk tayfası...Neyse konumuz Jön Türk - Abdülhamid çekişmesi değil tabi, ama şunu belirtmek isterim ki Ahmet Rıza'yı ve İlber Ortaylı'yı okurken görmüştüm şimdi Theodor Herzl'in anılarında aynı şeyi gördüm. Sultan Abdülhamid çok büyük ve etkili bir isimdir. Dünyanın o zamanki ülke kralları ya da yöneticileri ve hatta papa üzerinde çok etkilidir. Tabi ki de her dediğini yaptırtabiliyor meselesi değil, ama tek bir emirle yaptırabildiği pek çok şey var. İnsanlar her dediğini yapmasa da ona karşı ciddi bir saygı duyuyor. Söz Abdülhamid olunca ya da Jön Türkler yazmanın sonu gelmez, o yüzden konuyu daha da uzatmadan Sultan Abdülhamid'in Newlinsky aracılığıyla Herzl'e yolladığı o meşhur sözler ve Herzl'in bu sözler üzerine düştüğü notla bitirelim istiyorum. 

      "Benim bir karış toprak vermem söz konusu olamaz. Zira, istenen toprak bana ait değildir. O milletime aittir. Bu devleti kuran ve kanıyla besleyen milletime...Herhangi birisine vermek veya bizden koparılmasına razı olmaktansa, yeniden kanımızla yıkamayı tercih ederiz. Benim, Suriye ve Filistin'den gelen iki alayım Plevne'de son neferlerine kadar şehid oldular. Türk imparatorluk toprakları bana değil, Türk milletine aittir. Bu imparatorluğun hiç bir parçasını hiç bir kimseye veremem. Yahudiler şimdilik milyarlarını biriktirsinler. Kim bilir bir gün bu imparatorluk paylaşılırsa, onlar da istediklerini belki de bir şey ödemeden elde edebilirler. Fakat ancak kadavramız paylaşılır, canlı vücuttan parça koparılmasına müsaade edemem"

Sultanın bu sözleri üzerine Herzl anılarına şu sözleri düşer:

     "Sultanın gerçek bir devlet adamı büyüklüğünü yansıtan szöleri, her ne kadar o an için bütün ümitlerimi söndürse de bana tesir etti ve heyecanlandırdı. Ölümü ve sonra paylaşılmayı kabul eden bu kadercilikte trajik bir güzellik vardı ve madalyonun öteki yüzünde ise, pasif bir mukavemet şeklinde de olsa son nefesine kadar mücadele iradesini gösteriyordu." 

  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder