Dün akşam saat 10 gibi kurstan gelip her zamanki gibi ödevlerimin başına oturmuştum ki, birden masanın üzerinde duran ve ne zamandır okumak için deli olduğum Taha Akyol'un "Ama Hangi Atatürk" isimli kitabının gelmiş olduğunu gördüm. İçimi tarifsiz bir heyecan dalgası kapladı. Derhal okumalıydım, o yüzden ödeve geri döndüm ve yapabildiğim kadar hızla yapmaya çalıştım ancak saat 12 yi geçtiğinde ancak 90 soru bitirebilmiştim. Ve daha nereden baksanız 300 küsur soru vardı. Ödevin geri kalanını ertesi güne bırakıp Taha Akyol'un kitabını elime aldım. Bu seferki yazı Coco Chanel gibi olmayacak yani kitabı bitirmeden fikirlerimi yazmayacağım merak etmeyin. Ancak kitaba başladığım an çok farklı duygular oluştu bende. Sizlerle de paylaşmak istedim. Bu kitabı bilhassa merak ediyordum çünkü bildiğiniz gibi ben tarihçiyim üstelik "Cumhuriyet Tarihçisiyim" doğal olarak konularımızın içinde Mustafa Kemal var. Benim kafamda net 2, bulanık 3 Mustafa Kemal vardı. Taha Akyol ise bu kitapta net 4 tane Mustafa Kemal ortaya koyuyor diye duymuştum (bir tv programında), o netliğe erişmek adına bu kitabı okumayı istiyordum. Kitabı bitirdiğimde o 4 Mustafa Kemal'i yazacağım sizlere. Ama şimdi bahsetmek istediğim şey bu değil. Kitabın ön sözünü bitirdim ilk sayfayı açtım en üstte Lloyd George'un(İngiliz Başbakanı 1919) sözleri
"Türkler'e verilecek cezalar, onların en büyük düşmanlarını bile kâfi derecede tatmin edecek kadar müthiştir"
Altta Üç Milyon Ölü başlığı, ve hemen altında içimi titreten iki satır:
Ölmeden mezara koydular beni
Oooof...Gençliğim eyvah...
Beynimin içinde hemen bir arka fon oluşuyor Ahmet Kaya'nın "hani benim gençliğim anne" şarkısı. beynim onu çalıyor gözüm bunu okuyor benim tüyler diken diken.
Çanakkale geçilmiş, İstanbul işgal altında...Türkiye ve İstanbul ıstırap ve karanlıklar içinde...Bir milyona yakın şehit ve kayıp vermiş, yorgun, umutsuz...
Kitabı kaldırıp öpüyorum. Bu yorgunlukta bu saatte elime almama değdiği için, beni böylesine duygulandırdığı için. Taha Akyol'a daha yolun başında teşekkür ediyorum. gece 2 de bırakmak zorunda kalıyorum çünkü sabah erken kalkmalıyım, ödev başına oturmalıyım. Ama uyuyamıyorum aklım kitapta, aklım Türkiye'de aklım Türklerde (Türklerden kastım tüm bu millet). Ne kadar büyük bir ulusun evlatları olduğumuzu düşünüyorum. Bunu en çok bloggerda gördüm, fark ettim. Ülkemle en çok bu bloger sayesinde gurur duydum. Biliyorsunuz bloger sayesinde dünyanın tüm blogerları ile yazışıp tanışabiliyoruz, benim Türk olduğumu öğrenen herkes Türkiye'nin tarihini öyle övgü ile anlattı ki bana birçok defa gözlerim doldu. Fraklı milletlerden insanların ülkemize ve tarihimize bu denli hayran olması beni derinden etkiledi. Öyle ki "ama bizim de bir sürü sıkıntımız var" diyemedim, demedim. Hintli bir profösör "tarihinle gurur duymalısın, sen çok büyük bir milletin torunusun" dediğinde sevinçten ağlayacaktım. ya da Fransız bir büyükelçi, "Türkiye'nin reklamını daha çok yapmalısın muhteşem bir milletsiniz siz dediğinde". Hele de söz konusu Kurtuluş Savaşı olduğunda insan nasıl gurur duymaz atalarıyla. Kitap Dünya Savaşı'ndan yenik çıkmış Türkiye'de Mustafa Kemal'in ve diğer insanların çare arayışları ile devam ediyor. Mustafa Kemal, İstanbul'da çözüm bulma peşindedir. Kazım Karabekir gibi paşalar bunun olmayacağını daha erken fark ediyor o yüzden Ali Fuat Cebesoy ile hemen tayinlerini Anadolu'ya aldırıyorlar. Mustafa Kemal'i de ziyaret edip "paşam çare Anadolu'dadır siz de gelin" diyor. Nitekim sonra bildiğiniz gibi Mustafa Kemal de (bu paşaların 4 koldan uğraşları sonucu geniş yetkilerle) Samsun'a yollanıyor.Kitabın daha bu noktasında aynı soruyu duyar gibiyim.Mustafa Kemal olmasaydı bu mücadele olur muydu? Ama bence asıl soru bu olmamalı asıl soru şu olmalı Mustafa Kemal olmasaydı devrimler olur muydu? Çünkü Mustafa Kemal olmasaydı elbette Kurtuluş mücadelesi olurdu. Kurtuluş mücadelesi onla değil ondan önce başlamıştı, bir milletin kurtuluşunu bir kişiye yüklemek yüzlerce binlerce insana haksızlık olur. Dönemin Harbiye Nazırı ve Genel Kurmay Başkanı Cevat Çobanlı Paşa, İngilizler tarafından tutuklanıp Malta'ya sürülenene kadar Milli Mücadele'nin en büyük destekçilerinden olmuş, Karabekir, Cebesoy, Refet Bele gibi paşaları derhal Anadolu'ya tayin etmiştir. Yine Cafer Tayyar Paşa Trakya'yı tutsun diye Cevat Paşa tarafından Edirne'ye atanmıştır. Hamidiye Kahramanı Rauf Orbay Deniz Kuvvetler'indeki görevinden istifa edip derhal Anadolu'ya geçmiştir.Daha şu an ismini sayamayacağım Halide Edip, Adnan Adıvar, gibi binlerce isim Anadolu'ya kurtuluş için gitmiştir, bu ülkenin her cephesi bu kahramlar sayesinde ayakta kalmıştır. Ha devrimler kısmına gelirsek eğer, Mustafa Kemal olmasaydı devrimler olur muydu? Çok zor, aslında karşıt grup da aynı yeniliklerden yanaydı ama onlar Enver Paşalar dönemindeki tavırdan dolayı devrim değil evrim yanlısıydı yani inkılapların zamana yayılarak ve insanlar ikna edilerek yapılmasını istiyordu. Atatürk bu süreci tüm kararlılığıyla ve muhalefete rağmen hızlandırmıştır. Atatürk'ün azameti buradan gelir, gösterdiği cesaretten, kararlılıktan, inançtan gelir.
Sanırım O'nun kararlılığını en güzel bir dargınlık sonrası Mustafa Kemal'in yanına giden Halide'nin sözleri anlatır
"Mustafa Kemal Paşa'ya doğru kalbimde mutlak bir hürmetle gittim. O mütevazi odada bütün gençliğin bir millet yaşasın diye ölmeyi göze alan kararını temsil ediyordu. Ne saray, ne şöhret, ne herhangi bir kudret onun o odadaki büyüklüğüne yaklaşamazdı"
Halide'nin anlattığı sahnede Mustafa Kemal'in kaburga kemikleri kırıktır, bir sandalyeye dayanmış ayakta durmaya çalışmaktadır. Diğerlerinin durumu da ondan daha iyi değildir. Diyeceğim o ki biz cidden çok ama çok büyük bir milletin evladıyız, bunu bir kez de Taha Akyol'un kitabı ile anımsama fırsatı buldum, bu bilinçle yaşarsak bu ülkeyi çok daha ileri bir seviyeye taşıyabiliriz.Gençler olarak bizlere düşen, çok okuyup çok çalışıp bu ülkeyi yükseltmektir, aksi taktirde Atatürk bu ülkeyi biz gençlere emanet etmezdi değil mi?
Konuyu kısa kestiğimin farkındayım ama uzun yazdığım zamanda çok uzun olduğunu görünce okumaktan çekiniyoruz tepkileri ile karşılaşıyorum o yüzden şimdilik burada kesiyorum ama ben okudukça ilginç bulduğum noktaları sizlere aktarmaya devam edeceğim. Görüşmek dileğiyle kitap ve sevgiyle kalın.
Yazının başlığını gördüğümde,sadece başlıktaki kitabın tanıtımının yapılacağını zannettim.Okudukça gördüm ki sen sadece değerli bir eseri tanıtmamışsın.Bir yandan okuduğun kitaplar ile bir yandan tarihi gerçekleri harmanlayıp ortaya tarihi enfes bir yazı çıkarmışsın.Yazında da bahsettiğin üzre Türk insanı sade ve sadece aradığı gücü geçmişinde,varoluşunun yegane gücü olan Türk kanında aramalı.Eğer ki aradığını kendi içinde ve geçmişinde ararsa istediğini kesinlikle bulacaktır.
YanıtlaSilTarihi değerlerimiz geçmişimizden gelir.Biz her ne kadar tarihi değerlerimizin farkında olursak seninde dediğin gibi "bu bilinçle yaşarsak bu ülkeyi çok daha ileri bir seviyeye taşıyabiliriz." ...